Erdoğan Rejiminin ürünü OHAL KHK’sıyla işinden edilen aile Türkiye’de yokluğa mahkum edilmişti…
Susturdum kalemin ince ucunu.
Ne yapsa faydasız, ne yazsa nafile.
İçinde biriken mürekkep bir deniz etmiyor.
Yazdığı tek kelime yorganı dalga olmuş bir çocuk etmiyor.
Yazan yazmış acıya en güzel hikayeyi.
Üstelik kimliğe hiç bakmadan.
Kudretine ram edip tüm gönülleri ateşe, masum bedenleri ise denize…
Sormuyorum acının şeklini şemalini.
Dün bir haberde gördüm.
Üzerine son parayla alınmış montu örtülmüş bir şekilde kıyıda yatıyordu.
Ete kemiğe bürünmüştü acı. Silüet bile değildi. O ıslak ama ben yangın.
Su ateşi söndürmüyormuş her zaman bir daha anladım.
Bazen su ateşi daha da harlayan yakıtı olabiliyormuş. Dilsizdi bu kez.
Çünkü ışığa göz kırptığı yerde, işte o kahrolası ışık yüzünden boğulup gitmişti umutlar, huzurlu yaşama hayalleriyle birlikte.
Kurtuluş orada başlasa da onun için ciğeri dağlayan hikaye suskun hayatına ancak ses olmuştu nihayet.
Karanlıklar ülkesinden ışığa kaçışın hazin hikayesiydi bu kez boğazdaki yumruk.
Hüseyni bir hikayede dalgalara garkolan maden kıymetinde insanların küçücük ve masum bedenlerinin mahşere bırakılan hesabıydı.
Hep son çırpınışları canlanıyor gözümde. Çocukların nasıl bağırdığı kulağımda yankı.
Kaç kere anne dediler, baba diye bağırırken mi verdiler son nefesi? Yoksa sadece “ah” mı dediler onları acımasızca dalgaların arasına sürükleyenlere?
Ah nefes, son nefes… Gözyaşları bile boğmaya yetiyorken insanı, koskoca bilmedikleri denizde…
Başım çatlayacak gibi ağrıyor düşündükçe. Gözlerim perdeleniyor artık.
Lanet etmeye bile gücü ve cesareti olmayan bir korkak gibiyim.
Kalem sustu, ben zaten sustum. Konuşmaya ne hacet?
Acı en tizden duyuruyor sesini içimizi titreterek…
RANA EYLÜL
Ege Denizi’nde can veren 5 kişilik Maden ailesinin hüzünlü öyküsü.. #KıyıyaVuranİnsanlık pic.twitter.com/kcCWRxAnQU
— MağduriyetlerTR (@magduriyetlertr) 22 Kasım 2017
Erdoğan Rejiminin ürünü OHAL KHK’sıyla işinden edilen aile Türkiye’de yokluğa mahkum edilmişti…
Susturdum kalemin ince ucunu.
Ne yapsa faydasız, ne yazsa nafile.
İçinde biriken mürekkep bir deniz etmiyor.
Yazdığı tek kelime yorganı dalga olmuş bir çocuk etmiyor.
Yazan yazmış acıya en güzel hikayeyi.
Üstelik kimliğe hiç bakmadan.
Kudretine ram edip tüm gönülleri ateşe, masum bedenleri ise denize…
Sormuyorum acının şeklini şemalini.
Dün bir haberde gördüm.
Üzerine son parayla alınmış montu örtülmüş bir şekilde kıyıda yatıyordu.
Ete kemiğe bürünmüştü acı. Silüet bile değildi. O ıslak ama ben yangın.
Su ateşi söndürmüyormuş her zaman bir daha anladım.
Bazen su ateşi daha da harlayan yakıtı olabiliyormuş. Dilsizdi bu kez.
Çünkü ışığa göz kırptığı yerde, işte o kahrolası ışık yüzünden boğulup gitmişti umutlar, huzurlu yaşama hayalleriyle birlikte.
Kurtuluş orada başlasa da onun için ciğeri dağlayan hikaye suskun hayatına ancak ses olmuştu nihayet.
Karanlıklar ülkesinden ışığa kaçışın hazin hikayesiydi bu kez boğazdaki yumruk.
Hüseyni bir hikayede dalgalara garkolan maden kıymetinde insanların küçücük ve masum bedenlerinin mahşere bırakılan hesabıydı.
Hep son çırpınışları canlanıyor gözümde. Çocukların nasıl bağırdığı kulağımda yankı.
Kaç kere anne dediler, baba diye bağırırken mi verdiler son nefesi? Yoksa sadece “ah” mı dediler onları acımasızca dalgaların arasına sürükleyenlere?
Ah nefes, son nefes… Gözyaşları bile boğmaya yetiyorken insanı, koskoca bilmedikleri denizde…
Başım çatlayacak gibi ağrıyor düşündükçe. Gözlerim perdeleniyor artık.
Lanet etmeye bile gücü ve cesareti olmayan bir korkak gibiyim.
Kalem sustu, ben zaten sustum. Konuşmaya ne hacet?
Acı en tizden duyuruyor sesini içimizi titreterek…
RANA EYLÜL
Ege Denizi’nde can veren 5 kişilik Maden ailesinin hüzünlü öyküsü.. #KıyıyaVuranİnsanlık pic.twitter.com/kcCWRxAnQU
— MağduriyetlerTR (@magduriyetlertr) 22 Kasım 2017
Erdoğan Rejiminin ürünü OHAL KHK’sıyla işinden edilen aile Türkiye’de yokluğa mahkum edilmişti…
Susturdum kalemin ince ucunu.
Ne yapsa faydasız, ne yazsa nafile.
İçinde biriken mürekkep bir deniz etmiyor.
Yazdığı tek kelime yorganı dalga olmuş bir çocuk etmiyor.
Yazan yazmış acıya en güzel hikayeyi.
Üstelik kimliğe hiç bakmadan.
Kudretine ram edip tüm gönülleri ateşe, masum bedenleri ise denize…
Sormuyorum acının şeklini şemalini.
Dün bir haberde gördüm.
Üzerine son parayla alınmış montu örtülmüş bir şekilde kıyıda yatıyordu.
Ete kemiğe bürünmüştü acı. Silüet bile değildi. O ıslak ama ben yangın.
Su ateşi söndürmüyormuş her zaman bir daha anladım.
Bazen su ateşi daha da harlayan yakıtı olabiliyormuş. Dilsizdi bu kez.
Çünkü ışığa göz kırptığı yerde, işte o kahrolası ışık yüzünden boğulup gitmişti umutlar, huzurlu yaşama hayalleriyle birlikte.
Kurtuluş orada başlasa da onun için ciğeri dağlayan hikaye suskun hayatına ancak ses olmuştu nihayet.
Karanlıklar ülkesinden ışığa kaçışın hazin hikayesiydi bu kez boğazdaki yumruk.
Hüseyni bir hikayede dalgalara garkolan maden kıymetinde insanların küçücük ve masum bedenlerinin mahşere bırakılan hesabıydı.
Hep son çırpınışları canlanıyor gözümde. Çocukların nasıl bağırdığı kulağımda yankı.
Kaç kere anne dediler, baba diye bağırırken mi verdiler son nefesi? Yoksa sadece “ah” mı dediler onları acımasızca dalgaların arasına sürükleyenlere?
Ah nefes, son nefes… Gözyaşları bile boğmaya yetiyorken insanı, koskoca bilmedikleri denizde…
Başım çatlayacak gibi ağrıyor düşündükçe. Gözlerim perdeleniyor artık.
Lanet etmeye bile gücü ve cesareti olmayan bir korkak gibiyim.
Kalem sustu, ben zaten sustum. Konuşmaya ne hacet?
Acı en tizden duyuruyor sesini içimizi titreterek…
RANA EYLÜL
Ege Denizi’nde can veren 5 kişilik Maden ailesinin hüzünlü öyküsü.. #KıyıyaVuranİnsanlık pic.twitter.com/kcCWRxAnQU
— MağduriyetlerTR (@magduriyetlertr) 22 Kasım 2017
Erdoğan Rejiminin ürünü OHAL KHK’sıyla işinden edilen aile Türkiye’de yokluğa mahkum edilmişti…
Susturdum kalemin ince ucunu.
Ne yapsa faydasız, ne yazsa nafile.
İçinde biriken mürekkep bir deniz etmiyor.
Yazdığı tek kelime yorganı dalga olmuş bir çocuk etmiyor.
Yazan yazmış acıya en güzel hikayeyi.
Üstelik kimliğe hiç bakmadan.
Kudretine ram edip tüm gönülleri ateşe, masum bedenleri ise denize…
Sormuyorum acının şeklini şemalini.
Dün bir haberde gördüm.
Üzerine son parayla alınmış montu örtülmüş bir şekilde kıyıda yatıyordu.
Ete kemiğe bürünmüştü acı. Silüet bile değildi. O ıslak ama ben yangın.
Su ateşi söndürmüyormuş her zaman bir daha anladım.
Bazen su ateşi daha da harlayan yakıtı olabiliyormuş. Dilsizdi bu kez.
Çünkü ışığa göz kırptığı yerde, işte o kahrolası ışık yüzünden boğulup gitmişti umutlar, huzurlu yaşama hayalleriyle birlikte.
Kurtuluş orada başlasa da onun için ciğeri dağlayan hikaye suskun hayatına ancak ses olmuştu nihayet.
Karanlıklar ülkesinden ışığa kaçışın hazin hikayesiydi bu kez boğazdaki yumruk.
Hüseyni bir hikayede dalgalara garkolan maden kıymetinde insanların küçücük ve masum bedenlerinin mahşere bırakılan hesabıydı.
Hep son çırpınışları canlanıyor gözümde. Çocukların nasıl bağırdığı kulağımda yankı.
Kaç kere anne dediler, baba diye bağırırken mi verdiler son nefesi? Yoksa sadece “ah” mı dediler onları acımasızca dalgaların arasına sürükleyenlere?
Ah nefes, son nefes… Gözyaşları bile boğmaya yetiyorken insanı, koskoca bilmedikleri denizde…
Başım çatlayacak gibi ağrıyor düşündükçe. Gözlerim perdeleniyor artık.
Lanet etmeye bile gücü ve cesareti olmayan bir korkak gibiyim.
Kalem sustu, ben zaten sustum. Konuşmaya ne hacet?
Acı en tizden duyuruyor sesini içimizi titreterek…
RANA EYLÜL
Ege Denizi’nde can veren 5 kişilik Maden ailesinin hüzünlü öyküsü.. #KıyıyaVuranİnsanlık pic.twitter.com/kcCWRxAnQU
— MağduriyetlerTR (@magduriyetlertr) 22 Kasım 2017