Erdoğan’ın Mavi Marmara’da 10 Türk’ü katleden İsrail’le anlaşıp,
komutanları aklamasının ardından yandaşların hakimlere söyleyip Erdoğan’a söyleyemedikleri gerçeği yandaş Tezcan özetledi: İsrail için Mavi Marmara’yı, Rusya için Suriye’yi sattık!
Bunlar olurken, geçen yıl “Şam 82. ilimiz, Suriye bizim iç meselemizdir” diyen Fatih Tezcan, rejimle birlikte Halep’i ele geçiren ve sivilleri bombalayan Rusya’ya ses çıkarmayan Erdoğan’a Mavi Marmara’yı da hatırlatarak “satıcı” imasında bulundu. Tezcan, olan biteni herkesin anlayacağı şekilde şöyle formüle etti: “İsrail için Mavi Marmara’yı, Rusya için Suriye’yi satıyoruz.”
MAVİ MARMARA’YI NASIL SATTILAR?
Ankara’nın ani dönüş hızına yetişmekte hayli zorlanan yandaşlar, bazı gelişmelerden rahatsızlıklarını ortaya koymaya çalışıyor ancak işleri bir hayli zor. Zira, tek adam Türkiye’sinde -gönüllü olarak- hiçbir konuda Erdoğan’ı eleştirmiyorlar. Dolayısıyla Erdoğan’ın bizzat sahiplendiği “yanlışlara” ses çıkarmazken, ilk fırsatını bulduklarında “ara ütücülere” veryansın etmek zorundalar. Mavi Marmara ve İsrail’le ilgili gelişmelerde de öyle oldu nitekim.
AKP’nin İslamcı tabanı yıllardan bu yana meydanların gazını İsrail’le alma stratejisi yürüttü. Buna karşılık, kendilerine muhalif ya da eleştirel olan hemen herkesi İsrail yanlısı ya da ajanı olarak yaftalayarak, tabanı konsolide ettiler. Gelgelelim Ankara’nın, 10 vatandaşını öldüren ve bunu uluslararası arenada “haklı bir eylem” olarak savunmaya devam eden Tel Aviv’le masaya oturmasına ses çıkarmadı bu İslamcılar. Dahası, karşılıklı büyükelçiler atandıktan sonra Erdoğan’ın kaçak sarayda İsrail marşı okuttuğu sırada kulaklarını ve ağızlarını kapatıp marşlar eşliğinde 3 maymunu oynamaya başladılar. Hele geçtiğimiz hafta Çağlayan’da bir Mavi Marmara davası görüldü ki, rejimin ve İslamcıların tüm maskesinin dökülmesiyle sonuçlandı.
ERDOĞAN’IN DÖNÜŞ HIZINA YETİŞEMİYORLAR!
Şöyle ki: İslamcılar, 2010’da Mavi Marmara gemisi “Gazze ablukasını kıracağız” diye yola çıktığında kendilerini “Ortadoğu yangınına körükle gitmek”le eleştiren kesimlere ateş püskürdü. O gemiden son dakikada inen AKP’li milletvekilleri ve Abdurrahman Dilipak’ı konu etmeseler de, artık Türkiye’nin İsrail’e hesap soran bir devlet olduğu yalanıyla yandaşları coşturdu. İsrail uluslararası sularda gemiye baskın düzenleyip 10 Türk vatandaşını şehit ettikten sonra da Erdoğan ve İslamcılar bu konunun ekmeğini yemeye devam etti. Ama hesaba katmadıkları bir faktör vardı… O da, Davos’ta “One minute” çıkışının hemen ardından uluslararası gazetecilere “Ben, Sayın Peres’i hedef almadım, benim tepkim moderatöreydi” diyen Erdoğan’ın “dönüş hızı.”
Nitekim aradan çok da uzun bir süre geçmeden Erdoğan “reel politik” diyerek İsrail’le anlaşacak, üstelik bunu meydanlarda, muhtarlar toplantısında ballandıra ballandıra anlatacak, hemen ardından da İsrail’in ve komutanlarının yargılanmasının önüne geçerek Tel Aviv’e büyük bir nefes aldıracaktı. Çünkü İsrail’in 10 Türk vatandaşının canı karşılığında 20 milyon dolar “bağış” öderken Ankara’dan kopardığı en önemli “zafer” kendilerine karşı açılacak herhangi bir Mavi Marmara davasının düşürülmesiydi. Yani rejimin sıkça kullandığı retorikle söylersek, “Bu topraklarda” bir daha Mavi Marmara’dan ötürü İsrail’i suçlamak mümkün olmayacak. Dahası, yeryüzünde herhangi bir ülkede, herhangi bir milletten herhangi biri İsrail’i Mavi Marmara’dan ötürü mahkemeye verirse, bu davanın avukatından tutun dosyasına kadar tüm masraflarını Türkiye karşılayacak.
Peki bu duruma “Bizim cevval mücahitler” ne diyor? İHH Başkanı, günler süren suskunluktan sonra Türkiye-İsrail anlaşmasında davaların düşürülme maddesi olmadığı yalanını attı, hakimi ve uluslararası anlaşmaya atıfla davanın düşürülmesini talep eden savcıyı suçladı. Mavi Marmara’da yaralanan ve Erdoğan’ın zülfüne dokunmayan eylemlerde boy göstermekle bilinen Adem Özköse de, mahkemenin gayri ciddi olduğunu söyledi. Hem İsrail anlaşmasını öven hem de “Biz zaten Gazze’ye yardım gönderiyoruz, Mavi Marmara yola çıkarken bana mı sordunuz?” diyen Erdoğan’a karşı en ufak bir imada bile bulunamadılar.
RUSYA İÇİN SURİYE’Yİ DE SATTILAR
İsrail ve Mavi Marmara hikayesinde yaşanan bu olay, aslında Levent Gültekin’in deyimiyle, “İslam dahil, hiçbir kırmızı çizgisi olmayan Erdoğan”ın liderliğinin sadece bir örneği. Bunun gibi onlarca geri dönüşe dair Erdoğan’ın birbirine 180 derece zıt söylemlerini içeren videolar zaten malum. Aynı hikaye, şimdi de Suriye’de yaşanıyor. “3 günde Şam’a gideriz, Cumayı Emevi Camii’nde kılarız” diyen Erdoğan ve rejimi, ülkeyi yangın yerine döndürdükten, Suriyelilerin kanının dökülmesi için elinden geleni yaptıktan sonra şimdi bu ülke ile ilgili de hiçbir kırmızı çizgisinin olmadığını açıkça ilan etti. “Rus uçağını biz vurduk, yine olsun yine vururuz” diyen Erdoğan rejimi, Rusya’nın ekonomik ambargosu sonrası ani bir manevrayla tüm suçu pilotlara atarak Moskova’nın dizinin dibine oturdu. Ve Halep’te rejimle birlikte sivilleri bombalayan Rusya’ya artık sesleri çıkmıyor. Sosyal medyada “Halep’te katliam var” etiketiyle Rusya ve Esad’a söven Aktroller, İslamcılar, AKP’liler ise Ankara’nın üç maymunu oynamasını da görmezden gelerek aslında suça ortak oluyorlar. Böylece büyük bir sessizlik ortamında, oy yığınlarının gözünde hala iktidarda kalabiliyorlar.
Bu vasatta, Erdoğan’ın adını anmaya cüret edemese de yukarıda ayrıntılarıyla anlattığımız “hikayeleri” özetleyen bir yandaş çıktı. O da, “Şam 83. ilimiz, alırız, satarız” çıkışı hala hafızalarda olan Fatih Tezcan.
İnsan en iyi kendisinin yaptığını bilirmiş diyerek onun sözüyle Erdoğan rejiminin geldiği noktayı özetleyelim: İsrail için Mavi Marmara’yı, Rusya için Suriye’yi satıyoruz.