15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesini “destan” ilan eden AKP hemen akabinde başlattığı OHAL uygulamalarıyla yeni bir “darbe” ülkesi inşa etmiş durumda. Söz konusu uygulamalar “Ya bir de darbe olsaydı” sorusunun yanıtı niteliğinde.
soL’dan Selin Asker’in haberini göre; AKP’nin “Gündelik yaşamı etkilemeyecek” dediği ancak tüm hayatı ele geçiren OHAL’le tüm dengeler farklı bir boyut aldı. 100 binden fazla kamu çalışanının ihraç edildiği, 50 binden fazla kişinin tutuklandığı, gazetecilerin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, muhalefet parti yöneticilerinin alıkonulduğu bir tablo söz konusuyken…
Haliyle, olağan yaşamı alt üst eden tüm bu hamleler “darbe başarılı olsaydı ne olurdu” sorusunu akıllara getirir nitelikte. O halde, 15 Temmuz’dan bu yana 26 KHK yayınlayan “AKP darbesine” kısaca göz atalım.
KAMU ÇALIŞANLARI VE EĞİTİM
AKP’nin KHK uygulamalarından en çok etkilenen kamu çalışanları oldu. 111 bin 240 kamu görevlisi ihraç edildi. 32 bin 80 kamu görevlisi açığa alındı.
Milli Eğitim Bakanlığı 33 bin 99 ile en fazla ihracın yaşandığı bakanlık olarak belirlendi. Ayrıca proje okul uygulamaları sonucunda 55 proje okulda 1187 öğretmenin görev yeri zorla değiştirildi.
Üniversitelerde ise adeta kıyım yaşandı. “F..Ö” bahanesiyle birçok ilerici eğitimcinin işlerine son verildi. Devlet ve vakıf üniversitelerinde en az 6 bin akademik çalışan kesin olarak ihraç edildi. İhraçlarla birlikte Ankara Üniversitesi’nin SBF, EBF, İLEF, DTCF ve AÜHF fakülteleri fiilen kapanma noktasına geldi. DTCF Tiyatro Bölümü akademik kadrosunun büyük bölümünü kaybederek fiilen kapatılmış oldu. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü de aynı akıbetle karşılaştı.
KHK’yla kovulan eğitimcilerin açtığı davalar geçersiz sayıldı, oluşturulan komisyonun başvurularla ilgili “ihlal” olup olmadığına karar vereceği belirtildi. Böylece eğitim gibi bir başlıkta taşlar yerinden haddinden fazla oynatılmış oldu.
Örneğin, KHK’yla işlerine son verilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın hakları için yaptıkları açlık grevine göz yumup tutuklatan AKP eğitim emekçilerinin geleceğini, hayatını ne denli hiçe saydığını gösterdi.
Yapılanlar elbette bununla da sınırlı kalmadı. Müfredat da ihmal edilmedi. AKP’nin eğitimdeki tüm tahribatına rağmen müfredatta kalan ilerici öğeler de teker teker törpülenmeye başlandı. “Atatürkçülükle ilgili konu ve kazanımlar” başlığı çıktı. “2. Dünya Savaşı” konu başlığından İnönü çıkarıldı. İmam hatip öğrencilerine ‘”cihat” dersi konuldu. Evrim ünitesi müfredattan tamamen çıkarıldı.
İŞKENCE, KÖTÜ MUAMELE, GÖZALTI SÜRESİ
AKP’nin “sıfır tolerans” propagandası yaptığı işkence ve kötü muamele darbeci askerlerin darp edilen görüntülerinin basına sızdırılmasıyla hızlı bir olağanlaştırma sürecine girdi. “Özel yetkili savcılar” döneminde bile gözaltı süresi 4 günü geçemezken AKP’yle 30 güne çıkarıldı.
Her ne kadar bu uygulama “darbeci askerler için” diye yutturulmaya çalışılsa da yalanın ortaya çıkışı kısa sürmedi. Wikileaks belgeleriyle ilgili haber yaptıkları için gözaltına alınan gazeteciler de 30 gün gözaltında tutulanlar arasında yer aldı. Böylece AKP’ye muhalif olan her kim varsa 30 gün gözaltında keyfi biçimde tutulur hale geldi.
Tüm bu kötü muamele uygulamalarına dahil olarak, tepkiler karşısında vazgeçilen “hainler mezarlığı” uygulaması, darbeci olduğu iddia edilenlere din hizmeti verilmemesi, suçun işlendiği tarihte idam cezası olmadığı halde idam tartışmasının gündeme gelmesi de yine AKP’nin lehte kullandığı şiddet hamleleri arasında…
YARGI, HUKUK, TUTUKLAMALAR
AKP’nin en yoğun tasfiyeye giriştiği alanlardan biri de “yargı” alanı oldu. AKP-cemaat iktidar ortaklığında tüm köşe taşlarına yerleştirilen cemaatçi savcılar hakimler birbir tasfiye edildi ancak AKP bu hamlelerle yargıyı kendini daha fazla bağımlı hale getirdi. Bugün şüpheye düşmeyecek kadar AKP’lileşen yargı Yargıtay, Danıştay gibi kritik kurumların başına cübbesinin önünü iliklemeye çalışan “tarafsız” isimlerle dolduruldu.
Bununla da sınırlı kalmadı. HSYK, HSK adını alarak başına da dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ getirildi. AKP’li bir bakanın Hakim ve Savcılar Kurulu’nu yönettiği bir yargıyla ilgili daha ne denebilir ki?
Tutuklamalara gelirsek eğer, 50 binden fazla kişi darbe girişimi sonrası tutuklandı ve bu sayı her geçen gün artıyor. Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı gibi isimler tahliye edilirken dayanaksız bazı suçlamalarla karşı karşıya kalanlar hala içeride.
Soruşturmalar aşaması ise tam bir yılan hikayesine dönmüş durumda. 100 bine yakın kişi tutuksuz yargılanırken 2 bin civarı dosya hala iddianame bekliyor ve karara bağlanabilen dosya sayısı henüz 20’yi bile bulabilmiş değil. 2 binden fazla yargı mensubunun tutuklu olduğu süreçte dava dosyaları halen muammalığını koruyor.
SİYASİ PARTİLER
AKP’nin OHAL fırsatıyla saldırdığı bir diğer alan ise siyasi partiler oldu. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve siyasi parti üyeliği düşürülen Figen Yüksekdağ’la birlikte 11 HDP’li tutuklu… CHP milletvekili Enis Berberoğlu da geçtiğimiz günlerde tutuklanan vekiller arasında yer aldı.
HDP’li belediyelere kayyum atanması da yine OHAL uygulamalarıyla yapıldı. 89 belediyeye kayyum atandı. Şu an 74 belediye eş başkanı tutuklu. 28 HDP’li il başkanı, 89 ilçe eş başkanı cezaevine konuldu. Partinin 780 il ve ilçe yöneticisi de cezaevinde.
Siyasi partilerin yasal çalışmaları fiilen olmasa da dolaylı yoldan yasaklandı. Miting, eylem, basın açıklaması kimi illerde “izinsiz” hale getirilirken bildiri dağıtmak bile suç unsuru olup gözaltılar yapılır hal geldi. OHAL’den önce de meydana geliyordu denebilir ancak buna yasal kılıf üretilmesi yine KHK’lar ile meydana getirildi.
EKONOMİ
AKP’nin OHAL’den en kazançlı çıktığı hamlelerinden biri de Varlık Fonu girişimi oldu. Bütçe ve dış ticaret fazlası veren ülkelerde biriken paranın yatırıma dönüştürülmesi amacıyla kullanılan Varlık Fonu’na Ziraat Bankası, BOTAŞ, BİST, PTT, Halkbank ve THY gibi kritik kurumlar dahil edildi.
Kısacası AKP, Varlık Fonu ile öylesine bir yasal ortam oluşturdu ki; ülke kaynaklarını, hiçbir yasaya ve kurala uymaksızın dağıtabilecek hale getirdi. Söz konusu fonun faaliyetlerinin siyaseten sorgulanabileceği hiçbir mekanizma olmadığı gibi denetim yapılabilmesi de olanaksız kılındı.
Cemaatçilere ait şirketlerin TMSF’ye aktarılması da yine AKP’nin kazanç kapıları arasında yer aldı. 43 ilde faaliyet gösteren 966 şirket TMSF’ye devredildi. 4 bin 887 kuruluşun mal varlıklarına da el konuldu.
BASIN
AKP’nin yine en ciddi müdahalelerinden birini gerçekleştirdiği alan basın oldu. 110 medya kuruluşu çıkarılan KHK’larla kapatıldı. Kapatılan medya kuruluşlarının 20’si daha sonra tekrar açıldı.
Son verilere göre, 157 gazeteci tutuklu. Erdoğan her fırsatta bunu yalanlasa da ve “gazetecilikten sadece 2 kişi tutuklu” dese de gerçeği yansıtmadığı ayan beyan ortada. Twitter paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklanan Ahmet Şık, “Haber başlıkları” ve abuk suçlamalarla iddianamesi hazırlanan tutuklu Cumhuriyet çalışanları ve Wikileaks’in Berat Albayrak’a ait olduğunu iddia ettiği mailleri haberleştirdiği için tutuklanan gazeteciler bile Erdoğan’ın bahsettiği rakamın çok üstünde.
715 gazeteci de sarı basın kartı iptal edilenler arasında yer aldı.
SOSYAL MEDYA
Kontrol altına alınmaya çalışılan bir alan da sosyal medya… Herhangi bir Facebook ya da Twitter paylaşımı “tutuklama” gerekçesi haline getirildi. 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin paylaşımları nedeniyle yönetmen Mustafa Altıoklar hakkında yakalama kararı çıkarıldı.
“B.kunda boğul Türkiye” dediği bir video çektiği için modacı Barbaros Şansal Kıbrıs’tan getirilip havaalanında linç ettirilip tutuklandı, aylarca tutukluluk sonrası serbest bırakıldı.
Twitter’da sıradan, aleni paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan “troller” oldu, şikayetler üzerine hesaplar kapatıldı. Özetle, paylaşımı yapılan neredeyse her iki kelimeden biri “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması için gerekçe sayıldı.
SANAT
Ya sanat? OHAL’den en az etkilenen sanılan ancak tüm sanat çalışmalarına sirayet eden bir dönem yaşandığını söylemek mümkün.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde muhalif kimlikleriyle bilinen 6 oyuncu ve yönetmen açığa alındı, 17 oyuncu, bir dramaturg, bir müzisyen ve bir koreografın işine son verildi.
Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu’nun sahnelediği “Nazım ile Brecht” oyunu OHAL kapsamında yasaklandı, Levent Üzümcü’nün oyununa Artvin Üniversitesi ve Artvin Valiliği salon vermedi. Aralarında Devlet Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalışan Eren Aysan’ın bulunduğu 4 Kültür Bakanlığı çalışanı açığa alındı.
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli orkestra şeflerinden İbrahim Yazıcı, keman sanatçısı Filiz Özsoy ve piyanist Eser Öykü Dede 7 Şubat 2017 tarihinde KHK ile Kültür Bakanlığı’ndaki kamu görevlerinden ihraç edildi.
TABLO BÖYLEYKEN…
Bu ve bunun gibi birçok uygulamayla AKP, “darbe tehdidini ortadan kaldırmak” adına OHAL’le yaşamı ele geçirmiş durumda. Tablo böyleyken ve yurttaşlardan bu şartlara uyum sağlaması beklenirken, aksi durumda gözaltı, tutuklama, soruşturma, güvencesizlik tehdidi karşılarına çıkarken, “Ya bir de darbe olsaydı ne olurdu” sorusunun yanıtı belli olsa gerek.
*Boyun Eğme’nin 84. sayısında yayımlanmıştır.