OHAL ve KHK’larla AKP, son 3 yılda cezaevlerini esir kamplarına dönüştürdü.
Raporun, tutuklulardan gelen mektuplardan, ailelerin paylaştıkları bilgilerden, basında yer alan haberlerden ve Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP), İnsan Hakları Derneği (İHD), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) gibi kurum ve partilerin hazırladıkları rapor ve soru önergelerinin yanı sıra, cezaevinden çıkan kadınların tanıklığından da faydalanarak hazırlandığı belirtildi.
21 sayfa ve 6 başlık altında hazırlanan raporda, “Giriş”, “Cezaevlerinde genel durum”, “OHAL ve cezaevlerinde genel durum”, “Kadın cezaevlerinde yaşanan ve OHAL ile artan hak ihlalleri”, “İmralı cezaevi rejimi” ile “Sonuç ve önerilerimiz” konularına yer verildi.
KADINLARIN KALDIĞI CEZAEVLERİNİN FİZİKİ KOŞULLARI
Kadın tutukluların kaldıkları cezaevleri ve fiziki koşulların da açıklandığı raporda, şu bilgiler yer aldı: “Türkiye’de 12 adet kadın cezaevi bulunmaktadır. Ceza ve Tevkifevleri 2016 faaliyet raporunda toplam 8 bin 315 kadın tutsağın olduğunu ve kapasitesi 2 bin 800 olan 8 müstakil kadın kapalı cezaevinde, 2 bin 702 kadın hükümlü/tutuklunun, bin 376 kapasiteli 4 kadın açık cezaevinde, bin 522 kadın hükümlü/tutuklunun bulunduğunu açıklamıştır. 4 bin 91 kadın hükümlü ve tutuklunun ise diğer tip cezaevlerinde kaldığını bildirmiştir. OHAL sürecinde kadın tutsaklara ilişkin ortaya çıkan en önemli gelişme F tipilere geçişin uygulanmaya başlanmasıdır.”
‘KADINLARIN ODALARINI ERKEK JANDARMA ARIYOR’
Raporda, tutuklu kadınların oda ve koğuş aramaları erkek jandarma ve memurların yaptığı, sayım gibi gerekçelerle müdahale ettiğine dair başvuru ve şikayetlerinin olduğu belirtilerek, “Özellikle kadın tutsakların neredeyse yarısının kaldığı erkek cezaevlerinde kadınların ortak kullanımına açık alanlar yoktur. Erkek cezaevlerinde kalan kadınlar ve erkeklerin herhangi bir biçimde bir teması söz konusu değildir. Bu cezaevlerinde kadınlar için ayrılan bölümlerde kalan kadınlar spor sahası, kütüphane, atölyeler gibi etkinlik ve ortak kullanım alanlarını kullanamamaktadır” denildi.
YAŞANAN İHLALLER
“İHD Diyarbakır Şubesi’nin 2017 yılının ilk 6 ayına ilişkin yayınladığı raporunda OHAL ile birlikte cezaevlerinde işkencenin yaygın ve sistematik bir hal aldığı görülmektedir” ifadelerinin kullanıldığı raporda, şunlara yer verildi: “Tutsakların yazdığı mektuplar, aileleri ve avukatları aracılığıyla çok sınırlı bir şekilde dışarıya yansıtılabilen ve yaptıkları başvurularda sürgünler, sağlık, eğitim, haberleşme ve iletişim haklarının engellenmesi, sevkler sırasında çıplak arama ve fiziki şiddet, kelepçeli tedavi, cinsel taciz ve işkence öne çıkan hak gasplarıdır. Özellikle siyasi gerekçelerle adeta esir kamplarına dönüştürülen zindanlarda kadın olmaktan kaynaklı insani, vicdani, ahlaki, hukuki hakları gasp edilmekte her gün kadınlar zindanlarda yargılanmaktadırlar. Bu yargılanmalar sonucunda kadınlara disiplin, hücre, iletişim engeli, görüş yasağı, haberleşme engeli cezaları verilmektedir. Bu uygulamalara karşı kadın direnişi her gün 2 kat fazla yargılanıp 2 kat fazladan cezalandırılmaktadır. Neredeyse nefes almak için bile dilekçe yazımı dayatılmaktadır.”
‘KAMERALAR CİNSEL BASKINI ARACI HALİNE GELDİ’
Devletin cezaevlerinde temel ihtiyaçlara erişimi engelleyerek tutukluları cezalandırma yöntemine başvurduğunun belirtildiği raporda, “Kapasite doluluğundan kaynaklı yetersiz yatak sayısı, Amed, Tarsus Cezaevi’nde olduğu gibi hava sıcaklığının 54 dereceyi gösterdiği mevsimlerde temiz içme suyu kullanımını engellemek, özellikle kış mevsiminde ortaya çıkan ısınma problemi, banyo ve duş için sıcak suyun verilmemesi ya da çok kısa zaman aralıklarında verilmesi, haftada 2-3 kez yapılan oda aramalarında kantinden alınan kişisel bakım ve hijyen malzemelerine el konulması gibi yaşam alanlarına yapılan müdahaleler kadınların ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşma riskini artırmaktadır. Odalara, banyo ve tuvalet gibi yaşam alanlarına yerleştirilen kameralarla kadın tutsakların erkek infaz memurları da dahil olmak üzere cezaevi idaresi tarafından izlenmesi de kadınlara fiziki ve cinsel baskının araçlarından biri haline gelmiştir” denildi.
‘ERKEK EGEMEN BAĞIMSIZ YARGIDAN SÖZ EDİLEMEZ’
Raporda, şiddet, tehdit, tecavüz gibi erkek şiddeti gerekçesiyle karakola yapılan başvurulara ilişkin tutanak tutmak, koruma kararları almak ve kadınları sığınağa yerleştirmek yerine devlet memurlarının uzlaştırıcı bir rol oynayarak kadınları şiddet gördükleri yerlere geri gönderildiği belirtildi.
Kadınların kendi yaşamlarını korumak için başvurdukları öz-savunma yönteminin ise erkek egemen yargı sistemi tarafından en ağır şekilde cezalandırıldığının belirtildiği raporda, “Tüm devlet kurumlarında var olan erkek egemen zihniyet mahkemelerde de erkek dayanışması olarak kadınların kendini şiddete karşı koruma hakkını yok saymaktadır” ifadelerine yer verildi. Tüm devlet kurumlarında var olan erkek egemen zihniyet mahkemelerde de erkek dayanışması olarak kadınların kendini şiddete karşı koruma hakkını yok saydığının belirtildiği raporda, “Erkek egemen zihniyetten bağımsız bir yargıdan bahsetmek söz konusu değildir ve kadınların adalete erişimlerinin önündeki en büyük engel de budur. Siyasi kadın tutsaklar dışında hapis edilen kadınların ezici bir çoğunluğu yoksullukla yakından alakalı küçük suçlar olarak tabir edilen hırsızlık ve dolandırıcılık gibi sebeplerden dolayı cezaevindedirler. Adalete erişim ve savunma hakkından yeterli seviyede faydalanabilmiş olsalar hapis edilmeyecek yüzlerce kadın bu temel haklara erişemedikleri için yıllarını cezaevinde geçirmek durumunda kalmaktadır” ifadelerine yer verildi.
CEZAEVLERİNDEKİ SEVKLER
Raporda, cezaevlerinde sevk ve nakil uygulamalarının sistematik bir işkence yöntemine dönüştüğü belirtilerek, “Özellikle Kürt illerinde Kürt aktivistlere bir cezalandırma ve tecrit politikası olarak yaşadıkları illerden ve ailelerinden uzakta yargılamak ve hapsetmek sistematik olarak uygulamaya konulan bir yöntemdir” denildi.
‘CİNSİYETE BAĞLI SAĞLIK İHTİYAÇLARI GÖZARDI EDİLİYOR’
Kadın tutukluların sağlık hakkına erişiminin de cezaevi idarelerince birer baskı ve işkence aracına dönüştürüldüğüne dikkat çekilen raporda, “Adalete erişim gibi sağlık olanaklarına erişiminin de daha zor olduğu kadın tutsakların cinsiyete bağlı özel sağlık ihtiyaçları da mevcut ceza infaz sistemi içinde gözardı edilmektedir. Kadın tutsakların en sık şikayet ettikleri bir diğer konu ise jinekolojik muayeneler dâhil olmak üzere doktor muayeneleri sırasında erkek personel ve jandarmanın güvenlik gerekçesiyle muayene odasını terk etmemesidir. Bu uygulama özellikle kötü muamele, işkence ve tecavüz saldırılarının sağlık muayenelerinde belgelenmesini engellemektedir. Muayeneler esnasında kelepçe kullanılması da yaygın bir uygulamadır. Sağlık dosyalarının üzerine tutsakların yargılandıkları örgüt isimlerinin yazılarak doktora çıkarılmaları da muayene esnasında ayrımcılık ve kötü muamelenin önünü açmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
‘ÖLÜMCÜL HASTALIKLARIN ORANI YÜZDE 15’
Hasta tutukluların da durumuna dikkat çekilen raporda, “OHAL gerekçe gösterilerek tedavileri engellenen ve her geçen gün sağlık koşulları kötüleşen hasta tutsakların 27’si ağır olmak üzere 72’si kadındır. Kalp ve kanser gibi ölümcül hastalıkların oranı yüzde 15 civarındadır ve çok sayıda insan tedavilerinin imkânsız olduğu cezaevlerinde ölüme terk edilmiştir” denildi.
‘ÇARŞAFA SARILARAK X-RAY’DAN GEÇİRİLİYORLAR’
Raporda, kadın tutuklulara çıplak aramanın da dayatıldığı belirtilerek, şunlar kaydedildi: “OHAL sonrasında çıplak aramanın ötesine geçen uygulamalar baş göstermiştir. Üst ve oda aramaları erkek jandarma ve memurların önünde gerçekleştirilmektedir. Tutsaklara ve ziyaretçilerine X-ray cihazlarından dahi geçerken dayatılan çıplak aramada erkek memurların gözleri önünde çarşafa sarılarak denetimden geçmek zorunda kalan kadınlar için bu onur kırıcı muamele bir rutin haline gelmiştir. Erkek gardiyan ve jandarmalar eşliğinde koğuşlar basılıp talan edilmekte, özel eşyalar karıştırılarak el konulmaktadır.”
‘TEK TİP ELBİSE’
Tek tip elbise uygulamasına de değinilen raporda, “Siyasal şiddetin bir aracı olarak tek tip elbise uygulaması devreye konulan tecrit politikasının bir uzantısıdır. Tutsakları toplumdan tecridi ve hem toplum hem de kişinin kendi bakışı açısından bir damgalama aracıdır. AKP devletinin yaşamın her alanında kadının yaşamına müdahalesi ve tek tip kadın dayatmasından ayrı düşünülemeyecek ve militarist erkek egemen zihniyetin bir ürünüdür” denildi.