Şanlıurfa Barosu, Halfeti ve Bozova ilçelerinde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği öne sürülen işkence iddialarıyla ilgili hazırladığı raporu açıkladı.
Baronun hazırladığı 34 sayfalık raporda 24 saatlik gözaltı süresinin ardından, baroya bağlı avukatların görüştüğü şüphelilerin işkence iddiasında bulunduğu, bunun üzerine baronun bir komisyon oluşturduğu belirtiliyor.
Independent Türkçe’nin aktardığına göre, Şanlıurfa ve ilçelerinde baroya, İHD Şanlıurfa Şubesine, insan hakları örgütlerine yapılan başvurular, basına yansıyan haberler, olayla ilgili açılan soruşturmalar ve TBMM gündemine taşınan araştırma-soru önergeleri taranarak hazırlanan raporda, baro üyesi avukatların vekaletini üstlendiği, çoğu tutuklanan şüphelilerin işkence iddiaları kendi ağızlarından anlatıldı.
Tutuklu sanık Z.A. şunları söylüyor:
“18.05.2019 tarihinde gözaltına alındım, ağzımı ve gözlerimi bağladılar. Beni arabaya koyup dövmeye ve tekmelemeye başladılar. Bu sırada ellerim arkadan bağlıydı. Beni daha sonra Yaylak Karakolu’na getirdiler. Hepimizi karakolun bahçesinde yüzüstü yatırdılar. Tekmeleyip yüzümü yere vurdular. Şanlıurfa TEM Şube’de beni soyup iç çamaşırımı ağzıma koydular. Ellerim ve ayaklarımı bağlayıp karnıma ve göğsüme bastılar. Cinsel organlarıma vurup ve yine cinsel organlarıma elektrik verdiler. Sürekli sinkaflı küfürler ettiler. Bu işkence işlemi dört gece üst üste gerçekleşti. Daha sonra önüme hazır bir ifade verdiler. Bunu imzala dediler. Avukatımı istiyorum dediğimde senin avukatını da falakaya yatıracağız dediler. İfadeyi bana zorla imzalattılar. Ben ifadeyi imzaladıktan sonra beşinci sefer beni yine yukarı çıkardılar. Gömleğimi tuzlu suya koyup bana giydirdiler.”
Tutuklu C.Y. gözaltına alındığı gün sahur yaptıklarını, uykuya dalmak üzere evlerinin basıldığını belirterek şunları dile getiriyor:
“Evin etrafını sarmışlardı. Kapıyı kırarak içeri girdiler. Beni sırtüstü yere yatırdılar. Çocuklar da vardı. Bana kafa attıktan sonra duvara çarptım. Kafamın her iki yanı kanamaya başladı. Sonra beni ters kelepçe yapıp arabaya bindirdiler. Evden sadece beni aldılar. Onların bu tavrından dolayı hasta olan karım bayıldı. Gün ağarmak üzereyken beni Yaylak Karakolu’na götürdüler. Orda çok kişi vardı. Yaklaşık 16 kişi vardı. Hepimizi ters kelepçe ile yüzükoyun yatırıp dipçik ile vurmaya başladılar. Her yerimize ve herkese vurdular. Tekme ile bazen de üstümüze basıp yürüyorlardı. Balıklıgöl Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Oradaki doktorlar ilgilenmedi. Sonra bizi polis harekatçılar arabaya bindirdi. Bizi orda da dövdüler. Benim sırtımda platinler var dipçikle vurdular. Sonra bizi Tem Şube’ye götürdüler. Beni oraya götürür götürmez bana işkence yaptılar. Beni götürdükleri günün akşamı kafama siyah bir poşet geçirerek götürdükleri için kimseyi göremedim. Beni götürdüklerinde ellerimi ve ayaklarımı bağlayarak sırt üstü yatırdılar. Biri göğsümün üstüne oturuyordu. Hayalarıma ve dizlerime elektrik verdiler. Halen izleri duruyor. Her götürdüklerinde vücuduma elektrik veriyorlardı. Boynuma ayakları ile basıyorlardı.”
Evlerine sabah polis baskını yapıldığını söyleyen G.A. ise, başından geçenleri şöyle anlatıyor:
“İlk olarak kocamı tutup kafasını duvara vurmaya başladılar. Eşimin başı kanamaya başladı. Bunun üzerine yere yatırıp kafasına basıp ezmeye çalıştılar. Sonra kızımın başına silah dayayıp babanı vururuz dediler. Sonra oğlumu (S. A.) dövmeye başladılar. Küçük oğlum M. A.’ ya da kelepçe taktılar. Oturan erkek polis bana orospu, kahpe, seni …im, benden hamile kalırsın dedi. Daha sonra silahını çıkarıp bana doğruyu söyle dedi. Ben de bir şey bilmediğimi söyledim. Arkadan saçlarımı tutup odanın bir ucundan diğer ucuna getirip götürdü. Suratını duvara vurup paramparça ederim dedi. Yasalara dua et yoksa seni bu arada bıçakla paramparça ederim dedi. Gözlerimi ve ellerimi bağlayıp, beni soydular ve iç çamaşırımı ağzıma tıktılar. Üzerime su döküp dövmeye başladılar. Cinsel organımı sıktılar, elektrik verdiler. Kaç kişi olduklarını anlamadım. Doktor muayenesi yapılmadı. Onun dışında doktor nezarete geliyordu yanında polis vardı uzaktan bize bakıyordu” dedi.
E.Y. ise “Bizi yüzümüz yere gelecek şekilde yere yatırdılar” diyerek şunları söylüyor:
“Botlarla bizi ezercesine vurmaya başladılar. Onlarca kişi üzerimize botlarla yürüdüler. Biri botuyla kaburgama tekme attı, ayağıma botuyla bastı. Yanımdaki arkadaş kalp rahatsızlığını söyledi. Orda biri ‘..im kalbini’’ deyip onu tekrardan vurdu. Bize karşı siz vatan hainisiniz, …ım’ şeklinde küfür ederek dövdüler. TEM nezarette sıraya dizip yüzümüzü duvara çevirdiler. Beni belden aşağı soyarak yere yatırdılar. Alt iç çamaşırımı çıkarıp ağzıma koydular, sonra benim testislerime bir şey değdirip elektrik verdiler.”
Baro raporunun “sonuç ve tespitler” başlıklı bölümünde ise şunlar kaydediliyor:
“Şanlıurfa Barosu İnsan Hakları Merkezimize yapılan toplam 51 mağdur/mağdur yakını başvurusu üzerine heyetimizin yaptığı birebir görüşme, adli raporlar, ayrıntılı anlatımlar, gözlem ve incelemeler; gözaltına alınan şahısların işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını doğrulamaktadır. Mağdurların gözaltına alınış esnasında mukavemet göstermemiş olmalarına rağmen gerek kendi ikametlerinde gerekse de Halfeti ve Bozova Jandarma Karakollarında elleri arkadan bağlanarak yüzüstü yatırılıp görevli emniyet personelleri tarafından toplu şekilde kötü muameleye maruz bırakılmıştır. Bu muamele saatlerce sürmüştür. Mağdurların bazılarının gözaltında bulundukları süre boyunca sistematik işkenceye maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Birçok mağdurun cinsel işkenceye maruz kaldığı anlaşılmıştır. Tüm mağdurların gözaltında kaldıkları süre boyunca hakarete uğradıkları ve ağır bir psikolojik baskı altında oldukları kanaatine ulaşılmıştır. Gözaltına alınan çocuklara Yüksek Yarar İlkesi çerçevesinde yaklaşılması gerekirken soruşturma savcısının tavrı, kolluk personelinin tutumu ve çocukların ailelerinin içinde bulunduğu durumlara şahit olmaları sebebiyle adeta istenerek çocuklar üzerinde travma yaratıldığı tespit edilmiştir.”