İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan seçilmiş Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, ABD’nin önemli gazetelerinden Washington Post için hükümetin kayyım politikasını kaleme aldı.
“Hepimiz teröre destek olmakla suçlanıyoruz. Gerçekte ise Erdoğan’ın kapsamı geniş bu suçlamasına hedef olan on binlerce insan gibi yaptığımız tek şey hükümetin tiranlık politikalarına karşı çıkmak” ifadeleriyle süreci özetleyen Türk’ün Washington Pos’ta yayınlanan makalesi şöyle:
İçişleri Bakanlığı tarafından hukuksuz bir şekilde görevden alınarak yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk, ABD’nin önemli gazetelerinden Washington Post için bir yazı kaleme aldı.
Yazısında kendisinin de aralarında olduğu görevden alınan HDP’li belediye eşbaşkanları için “hepimiz teröre destek olmakla suçlanıyoruz” diyen Türk, “Gerçekte ise Erdoğan’ın kapsamı geniş bu suçlamasına hedef olan on binlerce insan gibi yaptığımız tek şey hükümetin tiranlık politikalarına karşı çıkmak” ifadelerini kullandı.
2014 yılında da Mardin Büyükşehir Belediye eşbaşkanlığına seçildiğini ancak yerine kayyım atandığını hatırlatan Türk, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’li bakanlara belediye kasalarından alınan binlerce liralık hediyelerin alındığına dikkat çekti:
“Yerimize atanan kişiler halkın iradesini boğmaya çalıştı. Kürt dilini kamusal alandan çıkardılar, gösterileri bastırdılar ve kamu fonlarını diğer devlet yetkilileri için cömert hediyeler almak üzere harcadılar.”
“Bu anti-demokratik saldırılar aslında sivilleri terörize eden ve barış sağlama çabalarını engelleyen bir yöntem olmasına rağmen “terörizm” veya “ayrılıkçılık” ile mücadele adına haklı çıkarılmaya çalışıldı” diyen Türk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’yu tehdit ettiğine dikkat çekiyor.
Türk yazısına şöyle devam ediyor:
“Erdoğan’ın ‘terörizm’ tanımı, yalnızca devletin sürekli hedeflediği kesimi değil aynı zamanda onlarla dayanışma göstermeye cesaret eden herkesi kapsayacak şekilde genişletildi. Bu, bir gerçeği her zamankinden daha net hale getiriyor: Türkiye, Kürt nüfusu için demokratik bir ülke olana kadar hiçbir vatandaşı için gerçek bir demokrasi olamaz.
HDP’nin yapmaya çalıştığı şey işte budur ve bu yüzden halklara saldırmak pahasına kendilerini zenginleştirmek ve güçlendirmek için otokrasiyi kullanan devlet unsurları bize saldırıyor. Şimdi önemli olan bu anlayışın bir karşılığının olup olmadığıdır.
Hem Türkiye’de hem de uluslararası düzeyde demokrasiye değer veren birçok kişi, partimizin demokrasiyi savunma çabaları saldırıya uğradığında sessiz kaldı. Adil bir seçimin geçersiz kılınmasına hiçbir tepki verilmediğinde, devlet aynı şeyi bir kez daha yapabileceğini görür. Partimiz ülkemizin tüm ezilen halkları için mücadele ediyor, çünkü mücadelenin herkes için daha fazla özgürlük getireceğine inanıyoruz. Özgürlüğe değer veren herkesin bize katılma zamanı geldi.”