Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 1992-1996 yılları arasında 22 sivilin asker ve korucular tarafından öldürülmesine ilişkin açılan ve “Kızıltepe JİTEM Davası” olarak bilinen davada yargılanan dokuz kişi mahkeme tarafından beraat ettirildi, dosya kapandı.
Davanın görüldüğü Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi açıkladığı gerekçeli kararında “JİTEM adlı örgütün varlığının tespit edilemediğini ve JİTEM hakkındaki delillerin soyut ifadelerden ibaret olduğunu” savundu.
Mahkeme ayrıca 2008 yılında kemikleri Kızıltepe’nin Katarlı (Buqetêr) köyünde bir su kuyusunda bulunan Nurettin Yalçınkaya’nın DNA testi ve savcılık kayıtlarına rağmen öldüğü tespit edilmesine rağmen yaşadığını savundu. Mahkeme dosyanın da soyut ifadelerle hazırlandığı iddiasında bulunurken, JİTEM’in varlığının tespit edilmeden sanıkların “örgüt kurma ve yönetme” suçlamaları ile yargılanmaya başladığını öne sürdü.
Dosya avukatlarından Erdal Kuzu mahkemenin gerekçeli kararını Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. Yargılama süresi içinde davayı itibarsızlaştırma adına her yolun denendiğini belirten Kuzu, mahkemede dosyanın “gizli tanıkların soyut beyanları ile oluşturulduğu” iddiasının gerçeği yansıtmadığını söyledi.
Dosyanın 2008 yılında bizzat Mardin İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından yapılan bir talebin savcılık tarafından kabul edilmesi ile başladığını kaydeden Kuzu, şöyle dedi:
“Kızıltepe Katarlı Köyü’nde açılan bir kuyu ile başlayan, daha sonra Kızıltepe’nin çeşitli köylerinde açılan kuyularla tamamlanan ve içinde 90’lı yıllarda gözaltında kaybettirilen insanların kemiklerinin bulunduğu bir davadır. Bu anlamda gözaltındaki kaybetmelerin, yasadışı kaçırmaların kaybettirmelerin en somut en belirgin hale geldiği dava dosyasıdır. 12 tane gözaltında kaybettirilen ve 10 tane de daha önce cenazesi kaybettirilen insanımızın sanıklarının yargılandığı somut bir davaydı”
Dosyanın JİTEM’in varlığını çok net olarak ortaya koyan ve JİTEM’i bütün yönleriyle açığa çıkaran bir dosya olduğunu dile getiren Kuzu, dosyanın kapatılmış olmasının “Devlet adına suç işlediği veya devletin yetkilerinin suç işlemek amacıyla kullanıldığı gerçeğini ortadan kaldırmadığını” kaydetti.
Kızıltepe JİTEM dava dosyası ile birlikte “Devletin suçüstü yakalandığı, üzerini örtemeyeceği bir gerçeklik ortaya çıktı” diyen Kuzu, “Kürtlere karşı ayrımcılık bu sefer de Kürdün maktulüne yapıldı” ifadesini kullandı.
Gerekçeli kararın 237 sayfa olduğunu ancak sadece bir sayfanın delilleri değerlendirmeye ayrıldığına dikkat çeken Kuzu, JİTEM’in varlığının kabul edilemeyeceğinin iki cümle ile anlatıldığını kaydetti. Dosyada çeşitli yargılamalarda elde edilen JİTEM’in varlığını ortaya koyan gizli belgeler olduğunu hatırlatan Kuzu, devam etti:
“Yine ıslak imzalı JİTEM grup başkanlığı adına yazılan yazılar bulunmakta. 1997 yılında hazırlanmış tarafımca mahkemeye sunulan Başbakanlık Müfettişi Kurtuluş Savaş’a ait Meclis raporu var. Dosya içerisinde tanık anlatımları var. Dosya içerisinde maktuller var. Köy boşaltmalar ve kötü muameleler var. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde JİTEM ortaya çıkıyor. Devletin kendisi zaten JİTEM’i yok saymıyor. Dosyadaki delilleri bile görmezden gelmiş”
Mahkemenin bir cümle ile “yok” dediği JİTEM’in faaliyetlerinin Mardin ile sınırlı kalmadığını kaydeden Kuzu, “Sadece Mardin boyutu ile değil, bir bütün halinde Mardin’den başlayarak Bolu’ya kadar bu suç şebekesinin faaliyetleri bence çok net olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yargılama buna ışık tuttu. Hatta bunların cinayetlerini daha da somut hale getirdi” sözleriyle tepki gösterdi.
Mahkemenin kararında kemikleri 2008 yılında bir su kuyusunda kardeşi Necat ile birlikte bulunan Nurettin Yalçınkaya’nın halen yaşadığını iddia etmesine değinen Kuzu, şöyle konuştu:
“Bu kemiklerin dört yıllık bir inceleme sonucu ailelerden alınan kan örnekleriyle Necat ve Nurettin Yalçınkaya’nın olduğunun tespiti yapıldı. Bu tespit üzerine defin ruhsatı düzenlendi ve aile defin ruhsatı üzerine kemikleri alıp İstanbul Beyoğlu Sütlüce Mezarlığında toprağa verdi”
Kızıltepe JİTEM davasının yanı sıra Lice, Kulp ve Vartinis davalarının da benzer şekilde kapatıldığını hatırlatan Kuzu, mahkeme kararlarının iktidarın ulusalcı kesimlerle yaptığı ittifak çerçevesinde geliştiğini söyledi. Kuzu, “Devlet tarafından insanlarımız kaybettirildi. Sonra bulmamıza bir engel çıkarmadılar. Sonra bu davalarla bir kez daha kaybettirildiler. Devletin son dönemde bu yargılamadaki davaların bitmesini istemesi kendisini korumaya almasıdır. Dolayısı ile kendi işlemiş olduğu suçların bir mahkeme kararına geçmemesini istemesi, hakkında bir hüküm kurulmamasını istemesine dayandırıyorum. Şu anda yaşadığımız konjonktür bu davanın kapatılmasını gerektirmektedir. Bağımsızlıkları konusunda, tarafsızlıkları konusunda ciddi şüpheleri bulunan tartışma konusu olan yargıçlar da bunun gereğini yapmaktadırlar” ifadelerini kullandı.
Önümüzdeki günlerde görülecek olan Dargeçit JİTEM dosyasında da benzer bir sonuç ile karşılaşılacağı düşüncesini taşıdıklarını sözlerine ekleyen Kuzu, hukuk mücadelelerinin devam edeceğini belirterek, şöyle dedi:
“Bu insanların yargısız infazlarının kanıtı daha ne olabilir diye düşünüyorum. Ortaya çıkan deliller, toplu mezarlar, 20 metrelik kuyular. Bu her şeyin özeti gibi. Toplum bu cinayetlerin tamamının yaşandığını düşünüyor. Toplumun tamamı Kürtlere yönelik bir savaş politikası olarak bu yöntemin 90’lı yıllarda yaşandığını düşünüyor. O tarihte bu tür suçların araştırılmamış olması, ortaya çıkarılmamış olması, sanıkların koruma altına alınması, bugün yaşanan birçok hak ihlali, vahim olayların katliamların da temelini oluşturuyor”