İstanbul Kartal’da çöken ve 21 kişiye mezar olan Yeşilyurt Apartmanı ‘riskli konut’ tartışmasını alevlendirdi. Uzmanlara göre kaçak yapılarda denetimi ortadan kaldıran ‘İmar Affı’, yeni yıkımların önünü açabilir.
Yeşilyurt Apartmanı’nın üç kaçak kata sahip olması ve buna rağmen bina için ‘imar barışı’ kapsamında yapı kayıt başvurusunda bulunulmuş olması ise, “İmar barışı uygulaması ne kadar doğru?” sorusunu gündeme getirdi.
Hükümetin 24 Haziran seçimleri öncesinde yürürlüğe koyduğu ve ‘imar affı’ olarak da adlandırılan İmar Barışı düzenlemesi ile kaçak ve denetimsiz binalara af yolunun açıldığına işaret eden uzmanlara göre, bugün İstanbul’da her iki binadan biri Yeşilyurt Apartmanı ile aynı kaderi paylaşma tehlikesi ile karşı karşıya.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından ocak ayı başında açıklanan verilere göre, İmar Barışı düzenlemesine başvuran kişi sayısı 9 milyon 722 bini aşarken, bu başvurulardan 1 milyon 813 bin 768’ine Yapı Kayıt Belgesi verildi.
DW Türkçe’nin haberine göre, bu sayede devlet kasasına giren para 12 milyar TL’yi aştı. Başvurularda ilk sırayı yaklaşık 500 bin başvuru ile İstanbul alırken, İstanbul’u İzmir ve Konya izledi.
Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıların kayıt altına alınması amacıyla 31 Aralık 2017’den önce yapılan konut ya da iş yerleri için 6 Haziran 2018’de çıkarılan İmar Barışı düzenlemesi, 1 Ocak 2019 tarihinde 6 ay daha uzatılmıştı.
Buna göre İmar Barışı’na başvurular 15 Haziran 2019’a kadar uzatılırken, Yapı Kayıt Belgesi bedeli ödemeleri için de son tarih 30 Haziran 2019 olarak belirlenmişti.
Peki bir yandan deprem ülkesi Türkiye’deki riskli binaları ‘kentsel dönüşüm’ politikalarıyla yıkmak üzere harekete geçen hükümet, neden diğer yandan ‘imar barışı’ ile riskli ve kaçak binaların affedilmesinin yolunu açıyor?
Şehir Planlamacıları Odası Başkanı Orhan Sarıaltun, bu soruya “Hükümetin kentsel dönüşümde önceliği rant alanları olunca, sistem baştan yanlış uygulanmış oldu” yanıtını veriyor.
Türkiye’nin tarihi boyunca defalarca deprem ve riskli konut gerçeği ile yüz yüze geldiğini ve çok ağır bedeller ödediğini ifade eden Sarıaltun, “Yaşanan her felaketten sonra hükümetler ‘dersimizi aldık’ deyip yeni yasalar çıkarsa da, pratikte ne yazık ki önemli bir mesafe kat edilmedi” diyor.
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, bu tablonun başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde çok ciddi bir tehlike yarattığını söylüyor.
Özhaseki’nin verdiği rakamların İstanbul ölçeğinde hesaplanması halinde, kentteki yaklaşık 1 milyon yapının kaçak, iskansız ve ruhsatsız olduğunun ortaya çıkacağını kaydeden Nusret Suna, “Bu da demek oluyor ki yaklaşık 2 milyon konutun bulunduğu İstanbul’da her iki binadan biri risk altında ve her türlü tehlikeye açık” diyor.
Tüm bu binaların yıkılmasının ve yerine yenilerinin yapılmasının mümkün olmadığını dile getiren Suna, “Aslında hükümetin birkaç yıl önce rafa kaldırıldığı Deprem Master Planı’nda önerilen yöntem uygulanmalıydı. Yapılar risk derecesine göre sınıflandırılmalı ve acil yıkılması gerekenler yıkılmalı, yalnızca güçlendirme ihtiyacında olanlara güçlendirme yapılmalı” diyor.
Riskli konutlara karşı ev sahiplerini ve kiracıları da uyaran Suna, şunları söylüyor:
“Türkiye’de ev alırken veya ev kiralarken önce ‘Mutfağı güzel mi, salonu geniş mi’ diye bakıyoruz. Oysa bir deprem ülkesiyiz ve yaşayacağımızın evin önce zemin etüdü yapılmış mı, kolonlarında hasar var mı diye bakmalıyız. Tüm vatandaşlarımız bu konuda başta kendi canları için çok hassas olmak zorunda.”