Güney Afrika’ya Hizmet kurumlarını kapatmak için giden Erdoğan’ın gezisi öncesi önemli yazı.
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında silahlı bir kişi, Somali’nin Başkenti Mogadısu’da bir okul otobüsüne saldırdı ve iki Türk öğretmeni katletti. Olayda hayatını kaybeden bu öğretmenler, hayatları pahasına dünyanın en yoksul ve tehlikeli ülkelerinde kaliteli eğitim verme ideallerini paylaşan diğer binlerce öğretmeni bize üzücü bir şekilde hatırlatmıştır.
Türk din adamı Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen işadamları tarafından kurulan okulda görev yapan bu öğretmenlerin mesai arkadaşları, olayın üstünden daha üç ay geçmeden sınırdışı edildiler ve okullara Somali hükümeti tarafından el konuldu. Bu durum, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hizmet hareketi” olarak bu gruba karşı başlattığı linç kampanyasının bir parçasıydı.
Türkiye son 10 yılda Afrika’da kaydadeğer bir atılım gerçekleştirebilmiş ise bunu önemli ölçüde şimdi baş düşman olarak addettiği Hizmet hareketine borçludur.
Tarihte ilk kez kıtaya ilgi duyan Türk sivil toplumu niteliğinde olan bu kuruluşlar ayrıca, Türkiye hükümetini Afrika’ya açılım politikası benimseme konusunda ilham vermekle kalmamış, uygulanmasına da başat rol oynamıştır. Yeni açılan Büyükelçilikler ve başlatılan Türk Hava Yolları seferleri ile Gülen Hareketinin daha önce eğitim ya da diğer alanlarda girişimde bulunduğu ülkeler arasında büyük bir paralellik görülmektedir. Bu anlamda Türkiye’yi 2002 yılından bu yana yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kıtada Gülen hareketinin gayretlerinin meyvelerini devşirdiği söylenebilir.
Gülen hareketi kıtadaki ilk okullarını 1997 yılında açmıştır. Sonrasında okullar hızlı bir şekilde kıta geneline yayılmış ve faaliyet gösterdikleri ülkelerin en başarılı eğitim kurumları haline gelmiştir. İş çevreleri arasındaki temaslar da hemen hemen eş zamanlı olarak başlamıştır.
Ancak, Türk yargı ve kolluk birimlerinin 2013 Aralık ayında dönemin Başbakanı Erdoğan’ın yakın çevresine yönelik olarak başlattığı yolsuzluk operasyonları nedeniyle herşey baş aşağı olmuştur. Dört Bakanın istifasına yol açan iddialar ve soruşturmalar beklenmedik bir şekilde kapatılsa da Erdoğan, operasyonları başlatan savcı, hakim ve kolluk güçlerini Gülen Hareketi üyesi olmakla ve kendisine yargı kanalıyla darbeye teşebbüs etmekle suçlamıştır. Bu tarihten sonra Erdoğan, hareketle irtibatlı/ilişaklı kurum ve kuruluşlar üzerinde baskı politikası uygulamaya başlamış ve mümkün olması halinde bankalar, medya kuruluşları ve dersaneleri kapatmayı veya devlet kanalıyla el koymayı hedeflemiştir.
15 Temmuz 2016 tarihinde herşey alt-üst oluğunda ise Erdoğan, kendisine tuzak kurmakla suçladığı harekete yakın kurumları ve destekçileri ortadan kaldırmak için topyekün bir girişim başlatmıştır. Erdoğan, hareketi başarısız darbe girsiminin ana faili olduğunu iddia etmektedir. Hareket girişimle herhangi bir bağlantısı bulunmadığını her vesileyle dile getirse de Erdoğan, yurtdışındaki okulları kapatmak da dahil olmak üzere, hareket ve mensuplarını topyekün ortadan kaldırma konusunda kararlı gözükmektedir.
Öyle ki yurtdışındaki bu okulların kapatılması Türkiye’nin en önemli dış politika öncelikleri arasına girmiştir.
Bu politika çerçevesinde, açıldıkları ilk dönemde görevleri arasında Türkiye’den sivil toplumun kıtayla olan ilişkilerinin geliştirilmesini kolaylaştırmak bulunan Afrika’daki Türk Büyükelçilikleri Gülen Hareketi mensuplarına yönelik cadı avının ileri karakolları haline gelmiştir. Bu politikanın uygulanmasına hızlı netice alınabilmesi için Erdoğan 2014 Ağustos ayında göreve geldikten bu yana 12 Afrika ülkesini bizzat ziyaret etmiştir. Erdoğan’ın önümüzdeki haftalarda Güney Afrika Cumhuriyeti’ni (GAÇ) ziyaret etmesi beklenmektedir.
Erdoğan’ın bu ziyaretleri sırasında Afrikalı mevkidaşlarıyla ele aldığı en önemli gündem maddesi, Türkiye ile bahsekonu ülke arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesinden ziyade Gülen hareketiyle irtibatlı okulların kapatılması veya sırf bu amaç için kurulan Maarif Vakfına devredilmesidir. Erdoğan’ın bu bağlamda, resmi kalkınma yardımlarının yanı sıra “diğer finansal teşvikleri” de Afrikalı liderler için bir havuç olarak kullandığı görülmektedir.
Somali ve Sudan gibi Türkiye’nin ciddi kalkınma yardımları sağladığı az sayıdaki ülke Erdoğan’ın bu taleplerine olumlu yanıt vermiştir. Nitekim Somali hükümeti, Mogadısu’daki Gülen Hareketiyle iltisaklı okul ve hastaneye, darbe girişiminin hemen ardından el koymuş ve burada görevli Türk öğretmen ve doktorları sınırdışı edilmiştir.
Eğitim süreçlerinin ve dolayısıyla öğrencilerin el koyma/transfer sürecinden olumsuz etkileneceğine dair endişeleri gidermek amacıyla başta Erdoğan olmak üzere Türk yetkililer, bunun sözkonusu bile olmayacağını, hatta daha kaliteli bir eğitim verileceğini iddia etmektedir.
Ancak, arazideki durum bunun tam tersi bir durum olduğunu göstermektedir. Türk Hükümeti Afganistan, Suudi Arabistan ve Moldova gibi ülkerlede doğrudan işlettiği az sayıdaki okulda bile yüksek maaş teşvikine rağmen görev yapacak yetkin ve gönüllü öğretmen bulamamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı personeli öğretmenlerin dil sorunları kısa vadede çözülse dahi bu öğretmenlerin Afrika gibi zor bir coğrafyada görev yapmak için gönüllü olmaları mevcut şartlarda pek olası görünmemektedir.
Sivil toplum tarafından daha işletilen bu tür girişimlerin, hantal bürokrasisi nedeniyle devlet aygıtı tarafından idare edilemediği bir gerçektir. Somali bu durumun en net örneğidir.
Somali’de el konulan ve her iki ülke makamları tarafından ortaklaşa işletilmesi öngörülen bu okullar halen tam işlerlik kazanamamıştır. Somali gibi sağlık hizmetlerinin lüks olduğu bir ülkede her ay binlerce kişiye bedava tedavi imkanı ve ilaç sunan hastane ise tamamen kapatılmıştır. Öte yandan Türk hükümeti, 2014 yılında resmi açılışı yapılan ve medyada önemli yer bulan 200 yataklı Recep Tayyip Erdoğan hastanesini, doktor sayısının azlığı nedeniyle işletememektedir.
Diğer yandan, Türkiye’de yerleşik
olup da, bahsekonu sivil toplum kuruluşlarını destekleyen kişi ve işletmelerin de cadı avına maruz kalması, önümüzdeki dönemde Türkiye’den kıtaya yönelik insanı yardımların sivil ağırlıklı mahiyetinin de değişeceğine işaret etmektedir.
Kıta’daki en büyük Türk sivil toplum kuruluşu olan Gülen Hareketini her ne pahasına olursa olsun bitirmeye kararlı Erdoğan’ın bir sonraki hedefinin önmuzdeki haftlarda ziyaret etmesi beklenen Güney Afrika’daki okullar ve yardım kuruluşları olacağı tahmine müsaittir.
Bahsekonu oluşumlar ülkedeki başarılı eğitim ve insani yardım faaliyetleri ile bilinmekte ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’yle uyumlu bir çizgide hareket etmektedir.
Siyahi Afrikalılara yönelik en insanlık dışı uygulamalardan biri olan Apartheid rejimini geride bırakmış olan Güney Afrika, herhangi bir ırksal, dini ve sosyal gruba yönelik önyargılara kuşkuyla bakmaktadır.
Bu durumda, Afrika’nın en büyük ekonomik ve siyasi merkezlerinden olan ve oturmuş demokratik geneleklere sahip olan Güney Afrika’nın, ülkedeki Gülen Hareketiyle iltisaklı okullar ve diğer kuruluşların kapatılması ve Maarif Vakfı’na devredilmesine yönelik Erdoğan’ı taleplerini sıcak karşılamaması
beklenmelidir. Aksi bir durum, Güney Afrika’nın anti sömürgeci ve ilkeli durusuyla çelişecektir.
Makalenin orjinali:
http://theglobepost.com/2017/06/212/erdogans-false-promises-to-africa/