ABD’nin İran’a yönelik ambargosu, Türkiye’nin Suriye’de YPG’yi hedef alan adımları ve IŞİD’de karşı yürütülen mücadelede, tarafları hayli yakından ilgilendiren büyük çaplı değişim ve zorluklar kapıda.
Gazeteduvar yazarı Aydın Selcen, Türkiye’yi bölgede yeni sorunların beklediğini belirtti ve askeri macera çağrılarıyla bu riskin yükseldiğine dikkat çekiyor.
ABD’nin stratejik önceliğinin şimdilerde IŞİD yerine, Suriye’de İran’ı çevrelemek olduğuna değinen Selcen, bunun için ABD’nin TSK’yi ‘en iyi’ ortak olarak gördüğünü savundu.
Türkiye’nin İran’a karşı uygulanan ambargodan muaf tutulan sekiz ülkeden biri olduğunu hatırlatan Selcen, “Bunlar iyi hoş da, malum bizde “almadan, vermek Allah’a mahsus” derler. ABD’nin de ağabeylik rolünü yeniden tesis ederken, bölgede yeniden kavuştuğu kardeşinden kimi beklentileri olacaktır kuşkusuz. Herhalde bu beklentilerin başında da “İran’a karşı düz durmak” gelecektir. İran’a karşı düz durmak ise, Erdoğan’ın içeride “Avrasyacılar” denilenlerle yaptığı ittifakı çatlatacaktır herhalde” yorumunu yaptı.
Selcen, iki ülke arasında pazarlık konusu olan diğer konulara dairse şu tespitleri paylaştı:
“Hakan Atilla ile Rıza Sarraf’ı içeri alan New York Güney Bölgesi Savcılığı’nın yeni iddianamesi bekleniyor. İddianame kapsamının Erdoğan ve yakın çevresini de içerebileceği ihtimaline dikkat çekenler var. Elimde herhangi bir bilgi olduğundan söylemiyorum ama ben o görüşte değilim. Halkbank’a çıkacak cezanın da asgari düzeyde kalacağını sanıyorum. Pentagon’un Senato’ya Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasını önermesi pek muhtemel değil.
Avrasyacılık deyince akla Astana Süreci’nde Rusya ve İran’la işbirliği ile keza Rusya’dan S-400 alımı geliyor. Onun karşısında da AB’ciler denilebilecekler. Hangi AB? Her fırsatta, artık Türkiye’nin üyelik perspektifi bulunmadığını yineleyen, hatta Gümrük Birliği’nin dahi güncellenmeyeceğini belirten vizyon fakiri, esnaf AB. Kendi içinde türeyen, kimlikçiliğini, yerliciliğini, mülteci karşıtlığıyla dışa vuran ve tabanını istikrarlı biçimde genişleten yeni aşırı sağla nasıl başa çıkacağını bilemeyen AB.”
Selcen, Kaşıkçı cinayeti ve bunun sonucunda Suudi Arabistan’da (SA) Muhammet bin Salman’ın (MbS) veliaht prenslik makamından el çektirilmesi konularının Türkiye ile ABD arasında zoraki bir iletişim hattı açtığına dikkat çekti.
“Bölgenin yozlaşmış monarşiler ve diktatörlükleri, Arap Baharı’yla hafiften bir demokrasi meltemi esmesini dahi kendi otoriter rejimlerinin bekasına yaşamsal bir tehdit olarak algıladı” görüşünü dillendiren Selcen, yazısını şöyle sürdürdü:
“Mesele, ABD için İran’ı çevreleme, AB için ise mülteci akımını durdurmaya indirgendi. Hem ABD, hem AB istikrar kavramıyla efsunlandı, olabilecek olanın, olandan çok daha korkunç olacağına iman etti. Verili ortam da, tarihin haklı tarafındaymış gibi gözükmeyi beceren Erdoğan’a diplomatik manevra alanı açtı.
Kendi söküğümüzü dikme uğraşısına geri dönersek, demokrasi, hak ve özgürlükler için kış gelmiyor, geldi bile. Bölgemizde sıcak çatışma olasılığı da, Türkiye’nin yeni belalara bulaşma, yeni askeri maceralara atılma olasılığıyla birlikte yükseliyor. ABD’nin araya girmesi, sıkleti Türkiye’de olduğundan fazla abartılan yeni Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Jeffrey gibi isimlerin kişisel yaklaşım ve girişimleriyle barış sürecine geri dönülmesi seçeneği de bana gerçekçi gözükmüyor.”