Hizmet Hareketi’ne ilişkin Çatı Dava’lar incelendiğinde ortada bir terör örgütü olmadığı gibi cemaatin olanca dikkat ve titizliğine rağmen gözden kaçmış bireysel hatalar ve işkenceyle hazırlanan iftira metinleri dışında suç olmadığı görülüyor.
Cemaat hakkında çatı dava dosyasını incelediğinizde ortada bir terör örgütü olmadığı gibi cemaatin olanca dikkat ve titizliğine rağmen gözden kaçmış bireysel hatalar ve işkenceyle ya da salıverme karşılığında imzalatılan hazır iftira metinleri dışında suç olarak isnat edilebilecek herhangi bir husus da bulunmuyor. Bu yüzden savcılık mütalaasında bireyleri varsa işledikleri suçlarla yargılanmasını isteyeceği yerde, Terörle Mücadele Kanunundaki her yere çekilebilecek maddelerin arkasına saklanarak grubun yaptığı tüm yasal faaliyetleri terör faaliyeti olarak sunmayı cemaati komple terör suçlusu ilan etmeyi seçmiş.
Savcı cemaati cebir, şiddet kullanarak ve hileli yollarla paralel devlet yapılanması oluşturmakla, ülkede Anayasal düzeni değiştirmeye çalışmakla suçlamaktadır. Hâlbuki cemaatin üzerine yıkılmak istenen öncesi ve sonrası ondan yararlanmak isteyenler tarafından planlanmış, OHAL ile hukuk normlarına göre yargılama yapılması engellenmiş darbe senaryosu dışında hiçbir cebir ve şiddet örneği ortaya koyamamıştır. Cemaatin tüm eylemleri barışçıldır, bugüne kadar ürettiği tüm projeleri toplum yararına ve maddi ve insan kaynaklarının daha verimli kullanılarak ülkenin gelişmesi yönündedir.
Savcıya göre, TÜRGEV in gerektiğinde devlet imkânlarını da kullanarak her yere yurt açıp yaygınlaşması yasal bir faaliyettir. Cemaatin; okul, dershane, yurt, öğrenci evi açması, eğitim amaçlı ticari işletme kurması, yurt dışında okul açması, dernek, sendika, yardım derneği kurması, öğretmen-memur-esnafları örgütleyip çok sayıda gönüllü ile ülke yararına olumlu projeler üretmesi, insani faaliyetleri her alana yayması, başarılı bir faaliyetle diğerini desteklemesi, başarılı örnekleri her alana yayması suçtur. Hatta ülkede birçok problemi çözecek olumlu projeler bile üretseniz bunun yaygın olması, belli konumlara herkesin gelmesi serbestken cemaat mensuplarının o konuma gelmesi devleti ele geçirmedir ve suçtur.
Hukukun geçerli olduğu hiçbir ülkede savcının saydığı hususların %99 u suç gibi sunulamaz, bu yüzden ülkede hukukun geçerli olduğu dönemde cemaatin hiçbir faaliyeti suç olarak görülmemiş en art niyetli iktidarlar döneminde bile açılan zorlamalı davalar hukuk sınırları içinde beraatla sonuçlanmıştır.
CEMAATİN TÜM FAALİYETLERİ BARIŞÇILDIR
16 yıldan bu yana iktidarda olan AKP liler de yıllarca bu faaliyetleri suç gibi görmemiş yapılan faaliyetlerin suç unsuru içerdiğine ait kimse en küçük bir şüphe taşımamıştır. Bu yüzden hem yurt içinde yapılan faaliyetler hem yurt dışındaki eğitim hizmetleri tüm devlet görevlilerince alkışlanmış ve teşvik edilmiştir. Mevcut iktidar ve öncekiler cemaatin eğitim adına yaptığı okul dershane yurt açma gibi yasal faaliyetleri mevzuat hükümlerine göre incelemiş en küçük bir kusur görülmediği için izin verilmiştir.
Vakıf üniversitelerinin kuruluşu için özel kanun gerekmektedir. Önceki iktidarlar döneminde yapılan faaliyetlerde bir kusur bulunmadığı için Fatih üniversitenin kuruluşuyla ilgili kanun meclisten geçmiştir. Aynı şekilde son 14 üniversitenin kuruluş kanunun AKP’nin meclis çoğunluğuna sahip olduğu dönemde AKP liler dâhil birçok milletvekilinin onayı ile mecliste yasalaşmıştır.
Parti liderinin cemaati gizili açık ortamlarda karalamaya başladığı 2011 yılına kadar yapılan faaliyetler tüm toplum kesimlerince alkışlanmıştır. Bu tarihten sonra da karalama gayretlerine rağmen partililerin cemaatin insani projelerine desteği sürmüştür. Örneğin 2014’te parti başkanlarının “göndermeyin bunların okullarına çocuklarınızı” yönündeki açıklamasına partililerin çoğu itibar etmemiş, birçoğu kurumlara gelip parti başkanlarını anlamakta zorlandıklarını aktarmıştır.
Cemaatin yaptığı faaliyetleri suç olarak ilan edilmesi halinde birçok partilinin de suça ortak olmakla suçlanacağı bilindiği için suçlamalara tarih sınırı konulmuş, faaliyetlerin yasal olduğunu doğrular mahiyette bir kararla o tarihten önce yapılan faaliyetleri masum kabul ederken kendilerince belirlenen tarihten sonra ayını faaliyeti yapmaya devam edenleri ise terörle suçlanmıştır. Aslında cemaatin tüm faaliyetlerinin yasal çerçevede yürütüldüğü ve yapılan her faaliyetin ülkede önemli sorunları çözmeye dönük olumlu ve başarılı projeler olduğu konusunda son döneme kadar en küçük bir tereddüt yaşanmamıştır.
YASAL FAALİYETLER HANGİ GEREKÇEYLE TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDİLDİ
Ülkede yasal faaliyetlerin suç gibi gösterilmesinde; her yeri ele geçirmek için devlet organlarını kullanmaktan yasadışı işlerle entrikalar çevirmekten kaçınmayan gözünü hırs bürümüş bir parti liderinin kurduğu gizili örgütün ürettiği ahlak dışı hatta insanlık dışı senaryolar vardır. Bu güne kadar ele geçirmek istediği yerler için kullandıkları kirli senaryolar ortadadır.
2015 Haziran seçimleri sonrasında AKP meclis çoğunluğunu kaybetmiş, koalisyon görüşmeleri bizzat parti lideri tarafından engellenmiş meclis erken seçim kararı almak zorunda bırakılmıştır. 2015 Kasım ayına kadar arka arkaya yüzlerce kişinin öldüğü terör olayları olmuş, Ankara garında patlamada yüzden fazla vatandaş hayatını kaybetmiş parti lideri “iyilikle tek başına iktidarı bana verin kurtulun” açıklamasıyla toplumu örtülü tehdit etmiştir. İnsan hayatını hiçe sayan yüzlerce vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan onlarca entrika ile 4 ay sonra yapılan hileli seçimlerde oy oranının % 49 ‘a çıkarıp meclis çoğunluğunu alınca terör olayları kesilmiştir.
Basını ele geçirmek istemiş TMSF yi kullanarak Karamehmet’lerin medya organlarına el koydurmuş, hileli yöntemlerle satış ihalesinin gizli kasası olarak bilinen Ethem Sancak’ta kalmasını sağlamıştır. Daha sonra sahiplerinin bir kusurunu bularak hapse attırmış, hem tüm basın organlarını elinden almış hem de kendi dertleriyle uğraşırken hak aramalarını engellemiştir.
Son günlerde OHAL den yararlanarak Aydın Doğan’dan medya organlarını satması istenmiş, basında tutuklanacağı haberleriyle tehdit edilerek satışa mecbur edilmiştir. Alacak gruba devlet bankasından 1 milyar dolara yakın ucuz kredi kullandırılmış ve Doğan medyası zorbalıkla devlet kaynakları kullanılarak parti kontrolüne girmiştir.
Doğu ve güneydoğuda, devlet organları parti çıkarlarına alet edilerek çeşitli bahaneler uydurulmuş, HDP’li belediye başkanları görevden alınıp yerine partili kayyum atanmış ve devlet gücünü kullanıp entrika dolu senaryolarla seçimle kazanamadığı belediyeleri ele geçirmiştir. Hileli seçimlerle kazanılan meclis çoğunluğu kullanılarak yapılan art niyetli yasal düzenlemelerle devlet organlarında kontrol tamamen parti liderinin eline geçmektedir. OHAL yetkisi ve ele geçirilen devlet organları kullanarak yasadışı yöntemler ve entrikalarla gasp edilen yerlere ait liste artarak gitmektedir.
Cemaatin terör örgütü ilan edilmesi de gözünü hırs bürümüş parti liderinin eğitimi ele geçirme projesinin bir parçasıdır. Tüm itirazlara rağmen nasıl ülkenin en köklü üniversite yönetimleri bölüp parçalayarak gasp ediliyorsa, İstanbul erkek lisesi ve Kabataş lisesi gibi başarılı okulların önce statüsü, ardından yöneticileri değiştirilip okullar aşamalı planlarla ele geçiriliyorsa, hiçbir demokratik ülkede olmayan bir yöntemle rektör seçimlerini kaldırıp üniversite yönetimlerine partililer getiriliyorsa; cemaatin terör örgütü ilan edilmesi de cemaatin başarılı projelerini ortadan kaldırmak için üretilmiş entrika dolu insan hayatını hiçe sayan aşamalı kirli senaryolardan biridir. İki yıldan beri yapılan haberlerin %99’u Kabataş’ta başörtülü bacıya saldırdılar yalanı gibi yalanlarla doludur.
TOPLUM HİPNOZ EDİLMEKTE CEMAATİN NASIL TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDİLDİĞİ UNUTTURULMAKTADIR
Bunun senaryo olduğunu demokrasinin oturduğu ülkeler fark etmiş ancak yurt içinde ele geçirilen basın organlarında her gün yalan haberlerle Türk toplumu düzmece senaryolara inandırılmıştır. Tüm farklı sesler susturularak aynı yönde yalan haberlerle toplum hipnoz edilmekte, hayatında hiç suça bulamamış masum bir grup topluma darbede ölümlerin sebebi canavarlar gibi sunulmaktadır. Öyle ki aynı alanda yapılan yayın bombardımanı altında muhalefet partileri bile yaşananları unutmuş, her gün bir muhalif grup için kirli senaryo üreten bir liderin oyununa alet olarak koroya iştirak etmiştir. Şu günlerde kendilerine sıranın geleceğini görmezden gelerek onlarda hayali senaryolarla şeytanlaştırılan cemaatle mücadele nutukları atmaktadır.
Parti lideri hileli seçimlerle kazandığı makamların geçici olduğunu unutmuş komünist ülkelerdeki politbüro liderleri gibi kendini ülkenin sahibi olarak görmekte ve geldiği bir yerden gitmemek için türlü kirli oyunlar çevirmektedir. Her gün bir birim için ele geçirme senaryoları üretilmekte, basında yalan haberlerle yapılanlar makulmüş gibi gösterilmektedir. Oyundan zarar görenler yaşananları bilseler bile basın imparatorluğunun olduğu ortamda seslerini topluma anlatamamaktadır.
Kendi dışında hiçbir oluşumun varlığına tahammül edemeyen gördüğü her güzel şeye sahip olmak isteyen bir lider ve OHAL ile devleti keyfi kurallara yönetmek üzere kurduğu kanun dışı gizli örgütü, cemaatin faaliyetlerini önce engellemek sonra ele geçirmek için bir seri aşamalı kirli senaryo üretmiştir.
ÖNCE TERÖR TANIMI DEĞİŞTİRİLİYOR
Cemaatin yaptığı faaliyetleri ortadan kaldırmak cemaatin tüm hizmet birimlerini ele geçirmek için aşamalı plan 2010 dan önce başlatılmıştır. O günlerde Terörle Mücadele Kanunu(TMK) na silahsız terör örgütü kavramı eklenmesi gündeme gelmiş, terör kapsamı genişletilip flu bir alan oluşturulmak istenmiştir. TMK ya suçlu ilan edilecek bir grubun yasal faaliyetlerine katılanları da suçlu kabul edecek esnek hükümler eklenmesi düşünülmüştür. PKK bahane edilerek her yasal faaliyeti engelleyecek yasadışı ilan etmede kullanılabilecek gizli proje fark edilince hem cemaatin aktif çalışmaları hem diğer demokratik kuruluşların katkılarıyla bu düzenlemelerin bir bölümü güçlükle engellenmiştir.
Ülkede kendi dışında hiçbir oluşumun varlığına tahammül edemeyen ve aşamalı olarak bir bir kurtulmaya çalışan hırslı bir parti lideri; 2014 yılından itibaren, cemaatin yasal faaliyetlerini suç gibi göstermek için başkanı olduğu MGK yı ve tek seçici olma yetkisiyle baskı altına aldığı meclisi kişisel hedeflerine alet etmiş hukuk dışı anayasaya aykırı kararlar almaya zorlamıştır.
CEMAATİ ÖNCE PARALEL YAPILANMAYLA SUÇLUYOR, SONRA TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDECEĞİNİ AÇIKLIYOR
Devlet organlarını harekete geçirip önce cemaati Paralel Devlet Yapılanması(PYD) olmakla suçlamış, MGK yı PYD ile mücadele adı altında demokratik faaliyetleri engelleme yönünde tavsiye kararı almaya zorlamıştır.
Cemaatin yasal ve insani projelerine engel olamayınca bu kez basın önünde faaliyetleri terör faaliyeti olarak ilan edebileceğini açıklamıştır. Nitekim 2016 Mayıs ayında MGK da baskı kurmuş ve delilsiz cemaatin faaliyetleri hakkında “legal görünümlü illegal terör örgütü” kararı çıkartmıştır. Ancak bu tarihte parti başkanı ve çevresindeki birkaç kişi dışında kimse cemaatin terör örgütü olduğuna inanmıştır. Parti başkanın iktidar hırsıyla yaptığı karalama kampanyalarına toplum itibar etmemiştir. Devleti yönetme gücünü kişisel ihtirasları uğruna kullanan biriyle masum bu topluluğun mücadelesi gün geçtikçe zorlaşmıştır.
Meclis çoğunluğu kişisel hedefleri gerçekleştirmede kullanılarak aşamalı düzenlemelerle devlet organlarındaki denetim mekanizmaları bir bir kaldırılmıştır. MGK kararından sonra Anayasal haklar çiğnenerek cemaatin yasal faaliyetlerine parti liderinin emriyle polis baskınları ve tutuklamalar başlatılmıştır.
Olağan dönemde insanlar yasal faaliyetlerinden dolayı tutuklanınca, MGK kararı mahkemelere taşınmış 2016 Mayıs sonunda mahkemeler böyle bir terör örgütü olmadığına ilişkin kararıyla MGK kararı boşa çıkmıştır. Terör suçunun olması için yapılan faaliyetler cebir ve şiddet içermelidir, hâlbuki bu grubun hiçbir faaliyetinde cebir ve şiddet yoktur. Mahkemelerin aldıkları kararlar parti başkanını kızdırmış, ülkede suçları mahkemeler değil parti başkanı belirlemeye başlamıştır.
Tüm demokratik yapılardan kurtulmak isteyen parti lideri cebir ve şiddet içermeyen yasal faaliyetleri bir türlü yasaklayamamış, ancak emrindeki polis teşkilatını kullanarak kanunsuz polis baskınlarıyla bazı kurumlara el koymuştur. Kurumlar mahkemeler aracılığı ile haklarını savunmuş iktidarın başı olağan dönemde birçok hukuksuz işlem yapmış, ama azda olsa hukukun işlediği dönemde cemaatin yasal faaliyetlerini tümüyle engelleyememiştir.
TCK ve TMK’DAKİ SUÇLARLA CEMAATİ SUÇLAMAK İÇİN DARBE SENARYOSU PLANLANDI
Parti lideri cemaatin faaliyetlerini ortadan kaldıramadığı için rahatsız olmuş bu sorunun çözümü için gizli servis elemanlarına arka arkaya talimatlar yağdırmış neye mal olursa olsun cemaatin bitirilmesini istemiştir.
Bu amaçla cemaatin faaliyetlerini engellemek isteyen tüm art niyetli gruplarla ortaklıklar kurulmuş, görüşmelerde cemaatin tek celsede Türk Ceza Kanunu(TCK) ndaki ve Terörle Mücadele Kanunu(TMK) daki terör maddeleriyle suçlanması tüm yasal faaliyetlerin suç kapsamına alınıp engellenmesi için ortak senaryo hazırlanmıştır.
Senaryoda ülke bütünlüğünü ortadan kaldıracak yönde bir kurgunun olması, cebir ve şiddet içermesi, cebir ve şiddet yoluyla meclisin faaliyetlerinin engellenmiş olması gerekiyordu. Bunun için darbede suç kapsamına sokulacak tüm bu faaliyetlerin yer aldığı kirli oyunlar kurgulanmıştır.
Bir grup askerin şiddet kullanarak ülke yönetimini ele geçirmeye çalıştığı görüntüsü oluşturmak için hala görevdeki komutanların talimatıyla askeri öğrencilere boğaz köprüsünde trafik engelleme görevi verildi. Şiddet kullanıldığını göstermek için vatandaşlar camilerden anonsla sokağa çıkmaya davet edildi ve önceden silahlandırılmış gruplar tarafından ateş açılarak sivil vatandaşların ölümü plana dâhil edildi.
Meclisin faaliyetlerini cebir yoluyla engelleme ve seçilmiş Cumhurbaşkanının yok etme suçunun oluşması için hala görevdeki komutanların emriyle meclis üstünde askeri uçaklar uçuruldu, meclis binası yerine bahçesine, Cumhurbaşkanlığı sarayı yerine bahçesine bomba atıldı. Seçilmiş bir iktidara karşı (Cumhurbaşkanına) suikaste teşebbüsle suçlamak için hala görevdeki bazı komutanların emriyle bir grup asker Cumhurbaşkanına ayrıldıktan sonra Maramaris’e gönderildi.
Suçları cemaate yıkmak için hala görevdeki bazı komutanların cemaatle irtibatlı olduğu söylenen emir subaylarına komutanlarınca bazı görevler verildi. Komutanların kargaşadan zarar görmesini engellemeye çalışan emir subaylarının yaptığı faaliyetler darbeye ortak olma gibi gösterildi, birkaç subayın emir gereği yaptığı koruma görevi cemaati darbeye karıştırmada kullanıldı.
Öncesi ve sonrası iyi planlanmış sahte darbe senaryosu tıkır tıkır işlemeye başladı, kimin yaptığı belli olmadan Parti lideri daha ilk açıklamasında cemaatin darbeye katıldığını ilan etti. Ardından darbeyi Yurta sulh konseyi yapmış bu konseyin cemaatle ilişkisi belirlenmemişken, savcılıklar cemaat hakkında TCK daki Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya dönük suçlarla suçlayamaya başladı.
”300 den fazla kişinin ölmesi, 1.400 den fazla kişinin yaralanmasını kimliği belirsiz kişiler yapmış olduğu halde cemaat cebir ve şiddet kullanarak yönetimi ele geçirme suçu işlediği kabul edildi. Komutan talimatıyla Meclis bahçesi bombalandığı halde cemaat Türkiye Cumhuriyetini ve meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu işlediği var sayıldı. Askeri öğrencileri köprüye komutanları farklı gerekçeyle götürdüğü halde cemaatin halkı hükümete karşı silahlı isyana teşvik etme suçu işlediği farz edildi. Cumhurbaşkanına suikast timi komutanları tarafından çok farklı gerekçeyle gönderilmesine rağmen cemaat cumhurbaşkanlığına suikast teşebbüs suçu işlemiş gibi muamele gördü.
Suçlamada kullanılacak kişilerin konuşarak işi karıştırmasını, senaryoyu bozmasını önlemek için kışlalarda kayda değer silahlı çatışma olmamasına rağmen sonra suçu üzerine atacakları kişiler öldürüldü. Tüm organizasyonu üzerine yıktıkları bir sivil özellikle tutukluluk sırasında kaçması sağlanarak suç cemaate ihale edildi.
Şimdi cemaat darbeyle suçlanıyor, işlenen terör suçu olduğu söylenerek suça hiç karışmamış on binlerce insan geçmişte yaptıkları yasal faaliyetler yüzünden tutuklanıyor. Darbeye karışmış yurtta sulh konseyinde görev aldığı söylenen bir kısmı askerler görevine devam ediyor, ama kimse cemaat darbenin neresinde olduğunu soramıyor.
Türkiye de İslami temsil ettiğini iddia eden bir siyasi parti, ülkeyi ele geçirmek için planlamasında yer aldığı bir darbe senaryosunu kullanıyor. Her darbede kurbanlar olur gibi tamamen materyalist vahşice bir anlayışla cemaat mensuplarını işin tabiatı gereği seçilmiş kirli oyunun zavallı kurbanları olarak görüyor. Belki de başkasının üzerine yıktığı darbede az kan döküldüğünü düşünerek kansız başarılı bir darbe ile ülkeyi kolayca ele geçirdiğini için kendisiyle gurur duyuyor. İstediğini elde ettikten hem cemaatin elindekileri alıp hem ülke yönetimini tümüyle gasp ettikten sonra zulüm gasp ve insanlık dışı iftiralarla elde ettiği şeylerin üzerine oturmayı düşünüyor.