Ömrünü insan hakları mücadelesiyle geçirmiş Eren Keskin bu sürecin 90’lardan daha zor olduğunu çok çarpıcı tespitlerle analiz etti.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, hak ihlalleri ve ayrımcılık politikaları noktasında 1990’lı yıllarda yaşananlarla bu günü kıyasladı. 90’ları yoğun hak ihlallerinin yaşandığı bir dönem olarak tanımlayan Keskin, o yıllarda uygulanan politikaları “Askeri darbeden yeni çıkılmıştı. Kürt hareketine yönelik ciddi baskılar ve şiddet politikaları vardı. 90’lı yıllar insan hakları savunucuları açısından çok önemli bir süreç. Çünkü kontrgerilla cinayetleri, yani faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetmeler, köy yakmalar ve işkence, o dönemin çok yoğun hak ihlalleriydi” sözleriyle ifade etti.
‘BEYAZ TOROSLARIN YERİNİ ŞİMDİ DAHA BÜYÜKLERİ ALDI’
AKP hükümetinin iktidara gelmesiyle ise, bir söylem değişikliğine gidildiğini belirten Keskin, “AKP de o dönemi kendi söylemleriyle ‘Beyaz toroslar dönemiydi’ diye adlandırıyordu. Ne oldu beyaz toroslar bitti mi, tabi ki hayır yerine daha büyükleri geldi” dedi.
İnsan hakları savunucuları olarak o dönem de iktidarın söylemlerine çok inanmadıklarını kaydeden Keskin, bunun gerekçesini ise şöyle açıkladı: “Çünkü biz 1915’ten itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin zihniyetindeki devamlılığı çok iyi bilen insanlarız. Ama yine de umut etmiştik. Belki bir değişim olabilir diye. Barış süreciyle birlikte bu umudumuz daha da artmıştı. Belki bir şeyler değişebilir diye. Ancak özellikle Kürt sivil siyasi hareketinin seçimlerde büyük bir güç kazanması nedeniyle yeniden şiddet politikalarına geri dönüldü.”
‘CEZASIZLIK SÖZ KONUSU’
Keskin, 7 Haziran ile birlikte de güçlenen Kürt siyasi hareketine karşı yeniden devletin şiddet politikalarının açık bir şekilde geri döndüğüne tanıklık ettiklerini kaydetti. Bu sürecin 90’lardaki süreçle benzer olduğunu dile getiren Keskin, “Her şeyden önce devlet güçlerinin tüm ihlallerine karşı bir cezasızlık söz konusu. Hatta büyük şiddet olaylarının yapıcısı olan güçlerin, itibar verilerek daha da önemli yere getirildiklerini görüyoruz bu süreçte. Bunlardan birinin örneği Musa Çitil’dir. Musa Çitil, 90’lı yıllarda Mardin’de, özellikle birçok kadına yönelik cinsel şiddet olaylarında çok defa dile getirildi. Hatta hakkında davalar açıldı, ancak hiç ceza almadı. Ceza almadığı gibi Sur olaylarında da bölgeye komutan olarak atandı. Demek ki şunu görüyoruz. Devletin Kürt Sorunu’ndaki şiddet politikasının ardındaki zihniyet hiç bir zaman değişmedi” dedi.
‘1990’LARDA İŞKENCE BU KADAR MEŞRU DEĞİLDİ’
İHD’ye en çok başvurunun bölge illerinden geldiğini söyleyen Keskin, şöyle devam etti: “İşkence ve şiddetin bu kadar meşrulaştırıldığı bir süreç yaşamadık. 90’lı yıllarda işkence çok yoğundu. Ama biz suç duyurularında bulunduğumuzda ve basın açıklamaları yaptığımızda devlet, ‘biz yapmadık. Bizim memurumuz bunu yapmaz’ diyordu. Şimdi ise jandarmanın kendi sosyal medyasından bizzat işkence görüntüleri yayınlanıyor. İşkence yapılmış. Hatta öldürülmüş, parçalanmış insan bedenleri burada gösteriliyor. Ve bunlara karşı dava açılmıyor. Bunları şikayet edenlere, bunlara karşı itirazda bulunanlara karşı davalar açılıyor. Hepimizin bugün yargılandığı birçok dava var. Hepimiz her an cezaevine girecek durumdayız. Hatta birçok arkadaşımızda cezaevinde.”
‘YA SUSTURULMUŞUZ VEYA SUSTURULMAYA ÇALIŞILIYORUZ’
Keskin, bunlarla birlikte bu sürecin en belirgin ihlal alanın ifade özgürlüğü alanında geliştiğini belirtti. Kimsenin konuşamadığını, konuşanların ise ya ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ ya da ‘örgüt propgandası’ iddialarıyla haklarında dava açılarak susturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Keskin, “Öyle ki hiçbir hakkımız yok. Hepimiz ya susturulmuşuz veya susturulmaya çalışılıyoruz. Buna rağmen insan hakları savunucuları olarak elimizden geldiği kadar itirazlarımızı yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.
‘DEVLETİN GÖRÜNEN VE GÖRÜNMEYEN YÜZÜ BİRLEŞTİ’
Keskin, içerisinde bulunulan süreci 90’lardan ayıran bir diğer özelliğin ise 90’lı yıllarda devletin bir görünen bir de görünmeyen gerçek yüzünün olması olduğunu ifade etti. Bugün bu iki yapının birleşmiş durumda olduğunu söyleyen Keskin, “Hükümet ile o derin devlet dediğimiz yani Ergenekon dediğimiz yapı uzlaştı. Bu daha korkutucu hale geldi. Birde 90’lı yıllardan farklı olarak bir baskı yönetimi ortaya çıktı ki, o da ekonomik baskı. İnsanlar işlerinden atıldılar. İnsanların biraz sokağa çıkmaya çekinmesinin sebebi de bu. Çünkü ekmek götüremiyorlar evlerine. Yani işten atılırım çocuklarım aç kalır korkusu var ” dedi.
Yine cenazelere yapılan saldırılara da değinen Keskin, dini inançlarının olduğunu söyleyen bir iktidarın yaşamını yitiren gerilla cenazelerinde ailelerin çocuklarını kendi inançlarına göre dahi defnetmesine izin verilmediğine dikkat çekti. Keskin, 90’larda bile bunun yaşanmadığını ekledi.
‘CESARETLE MÜCADELEYE DEVAM’
Her şeye rağmen bu gidişatın uzun süremeyeceğini ifade eden Keskin, “Türkiye’nin iç sorunlarının yanı sıra dış sorunları da var. Türkiye bütün dünya ile kavgalı hale geldi. O nedenle ben bu sürecin daha fazla devam edemeyeceğini düşünüyorum. Devam ederse bu hepimiz bunun zararını göreceğiz. Sadece biz muhalifler değil, yönetenler de bunun zararını görecekler. Bu nedenle umutlu olmaya devam edip, mücadeleyi devam etmeliyiz. Cesaretle mücadeleye devam” dedi.